Ana içeriğe atla

Kayıtlar

#dergiden etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

21.yüzyıl ve İmtihan

Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz bu imtihan sadece bu asrın meselesi değildir. Bu, hayrın ve şerrin, iyiyle kötünün mücadelesidir. Bu hak ve batılın çatışmasıdır. Müslüman, içinde yaşadığı dünyanın perişan ve derbeder halinin farkında olmalı ve bu durumun yol açtığı çıkmazların çözüm yollarını aramalı.  Bunun hak ve batıl savaşı olduğunu unutmamalı.  21. yüzyılda gücü elinde bulunduran emperyalizmin dünya üzerindeki haksızlıkları, ahlâksızlıkları, gaddarlıkları, zalimlikleri ve Müslümanların üzerindeki hesapları gözler önünde... Her devrin olduğu gibi bizim içinde bulunduğumuz bu devrin de imtihanı zor. Sınırda kılıçla kalkanla eşit şartlarda cenk etmek mi zor, sınırlar ötesinden bir düğme ile bir insanlığın yok olduğunu görmek mi? Hatta gözle görülmeyen bir mikroorganizmanın insanları yıllarca evinde hapsetmesi mi?  Öyle bir çağda, öyle imtihanlardan geçiyoruz ki... Karşı koymak için önce düşmanı tanımak gerekiyor. Tanımadan onunla savaşmak imkânsız. Ay...

Öğreten Öğretmen Olmak

 “Büyüyünce ne olmak istersin?”sorusuna büyüdüğümde verdiğim cevap yine aynı: Öğreten olmak istiyorum. Bu isteği yüreğime düşüren kişilerden bahsetmek istedim bu yazımda sizlere. Küçük yerin büyük insanlarından, hatta benim küçük dünyamın büyülü insanlarından. Hani gördüğünüzde gayriihtiyari yüzünüze bir tebessüm yayılır ya,  huzur denildiğinde, güven denildiğinde aklınıza gelen isimler vardır ya hani… Hayatınızda bulunduğu süreden ziyade, hayatınıza kattığı güzellikler yaşadığınız sürece devam eder ya hani… İşte o insanlara denk geldiğimde, büyük denmeyecek kadar küçüktüm. Ortaokul yıllarında ilçedeki okulumuza biri din kültürü ve ahlâk bilgisi, biri tarih öğretmeni olan karı koca, iki güzel insan atanmıştı. Onlar için belki bir sürgün göreviydi burası ama bizim için yüreğimize yakılan nevruz ateşiydi. Eğitimcilerin; bir insanın şekillenmesinde, donanımlı olmasında, karakterinin oluşmasında ailesi kadar önemli bir rol oynadığına birebir şahit olmuştum. Öğre...

Sen Yoksan Bir Eksiğiz

Sekiz yıl kadar önceydi. Çocuklarımın yaz tatilini en verimli şekilde geçirmesini istiyordum. Önceki senelerde gönderdiğim yerlerden verim alamamıştım. Bir arkadaşımın tavsiyesi ile Anadolu Gençlik Derneğinin Yaz Etkinliği programına katıldılar. Her sene düzenlenen ve sadece Kur’an değil aynı zamanda akait, siyer, ahlâk ve maneviyat dersleri; oyun, piknik, eğlence... O zaman anladım ki çocuklara hangi konuda eğitim vermek isterseniz isteyin önce sevip sevdireceksiniz. Burada çalışan insanlar Allah rızası için gönüllü çalışan insanlardı. Böyle güzel bir toplulukla tanışmış olmak ve onların arasına katılmak çok mutlu etmişti beni. Şimdi çocuklarım üniversitede ve yaz tatilinde Yaz Etkinliği için gönüllü çalışmak istediklerini söylediklerinde mutluluktan gözlerim doldu. Kur’an-ı Kerim’i öğrendiklerinde, Kur’an ahlakı ile ahlaklandıklarında ve bunu içselleştirdiklerinde meslekleri her ne olursa olsun, kazandığı kişilik ile daha güzel insan olacaklar. Ne için okuduğunu bilen bir...

Yaptığın Bir Şey Olsun!

Yaptığın bir şey olsun! Yaptığın bir şey... Adil olmak gibi… Haksızlık karşısında çelikten zırh, güçsüzün yanında sağlam bir kale, haklının yanında huzur veren bir dem ol mesela... Söylenmiş bütün sözlere inat, iyilik edersen iyilik bulursun. Bulamam sanma! Halik bilir ve bildirir. Bu balık suretinde olmasa da. Yaptığın bir şey olsun! Tevazu kanatlarını sermek gibi… Sadece annene, babana, evladına değil, tüm insanlara. Sen kanaati gözetip, mütevazı ol ki nefsinin başı yere eğilsin. “Ahmak çabalar iş olacağına varır” diyenler olsa da, iyilik adına bütün çabalamalar kalem kalem yazılıyor bil. Ve hepsi veresiye alınıyor, en az on katı ile ödenmek üzere. Yaptığın bir şey olsun! Doğru söylemek gibi... Doğru duymak, doğru görmek, doğru yaşamak hatta yaşatmak gibi. Dokuz köyden değil, bütün köylerden kovulmak pahasına! Varsın adına doğrucu Davut desinler! Yalan batağına düşmektense köysüz, kentsiz kal. Dilini eğip bükmektense, kolun kanadın kırılsın, yalan rüzgarlarında uçmak y...

O GÜN BUGÜNDÜR

Bazı anlar ve bazı zamanlar vardır! Güneş doğmadan önce kuşların hep bir ağızdan ötmeye başladığı ve o karanlıktan kızıllığa, kızıllıktan aydınlığa döndüğü vakit. O vakit renklerin ahengini görmediyseniz çok şey kaybettiğinizi söyleye bilirim... Bazı zamanlarda; öfkenin, hüznün, sabrın, hiç beklenmedik bir zamanda dışa vurduğu o duygu seli, kendine hâkim olamama hali... Ya da şöyle anlatayım, bardağın taştığı o son damla...  Buna ağlama krizi diyor bazıları, ben yaşam belirtisi, insan kalma çabası diyorum. Bu hali yaşamadıysanız, yaşadığınızı iddia etmeyin!.. Biliyorsunuz büyük büyük dedemiz Sütçü İmam Kahramanmaraş’ın kurtuluş mücadelesini böyle başlatmıştı. Bir kıvılcım bekleyen yüreklere çıra olmuştu Sütçü imamın sabrının taşması; Müslüman hanımın başörtüsünü açmaya çalışan Fransız askerine Sütçü İmam’ın karşı koyması. O zamanlarda, bu zamanlar gibi zulmün zirve yaptığı, at izinin, it izine karıştığı aydınlıktan önceki o zifiri karanlıktı. Sonrasında herkesin safını ...

Başaracağız, Başarmak Zorundayız...

İsrail terör devletinin zulmüne karşı yaşamaya çalışan, özgürlükleri için direnen Filistinli kardeşlerimin acılarına şahit olarak büyüdüm. Ben büyüdükçe zulmün boyutu da benimle birlikte büyüdü. Zulüm büyüdükçe, Filistin toprakları küçüldü. Daima derdim oldu, dört bir yanı zalimlerle çevrilmiş, kendi topraklarında esir, kendi ülkelerinde mahkûm olan Filistinli kardeşlerim ve gözümün nuru Mescid-i Aksa… Arsız, yüzsüz, zalim İsrail terör devleti bütün aymazlığı ve vicdansızlığı ile zulmünü daha da arttırdı. Öyle ki bunu aleni yapmaya başladı. Değişen çok şeyler oldu Filistin’le birlikte. Birçok Müslüman ülkede de farklı zalimlerin zulümleri başladı. Suriye’deki kardeşlerimiz, Myanmar’daki, Irak’taki, Libya’daki, Doğu Türkistan’daki... zalimin ismi değişti ama mazlumlar hep Müslümanlar olmaya devam etti. Vicdansızlıkları beşikteki bebeğe kadar, hamile kadına kadar, canlı yayında babasının kucağındaki çocuğu öldürmeye kadar devam etti. Değişmeyen ise kızmak ve kınamak oldu. Göz...

Filistin'den Mektup

Farklı coğrafyaların, farklı iklimlerin ve kültürlerin insanlarıyız. Sizin yüzünüzü okşayan rüzgar, esintisini dağların serinliğinden alıyor belki... Her sabah perdenizi büyük bir umutla aralıyor, güneşin sıcaklığını yüzünüzde hissediyorsunuz. Çocuklarınızı şefkatle öperek uyandırıyor. Eşinizi işe dualarla uğurluyor ve muhabbetini sevdiğiniz kişilerle kahve yudumluyor, sonra gündelik telaşlara dalıyorsunuz. Kaygılarınızı, tasalarınızı, arzularınızı umutlarınıza sarıyor ve geleceğe dair hayaller kuruyorsunuz. Evinize, arabanıza, komşuluk ilişkilerinize itana gösteriyor, sofranızı en güzel yemeklerle donatmaktan zevk alıyorsunuz. Bir telaş içerisinde geçiyor hayatınız, değil mi? Günler su gibi akıp gidiyor. En sevdiğiniz baş örtüsünü en sevdiğiniz çantanızla kombin yapıyorsunuz. En sevdiğiniz futbol takımının formasını alıyor, maçlarını kaçırmıyorsunuz. Ne güzel, sizin adınıza ben bundan mutlu oldum. Umarım bunca nimetin şükrünü eda edebilirsiniz. Ve umarım bu alı...

Orda Bir Köy Var Uzakta

Dilimde çocukluğuma dair bir türküyle  uyandım bu sabah.  Bu sabah bu türküyü söylerken hissettiklerimi bir sayfaya aktarıp yollamak istedim pulsuz zarfla.  Sen de bilirsin pulsuz zarfın elden ele ulaştırılan mektuplar olduğunu. “Orda bir köy var, uzakta O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da O köy bizim köyümüzdür.” Herhalde bu türküyü bilmeyen yoktur. O uzaktaki köyde gezmesek de, tozmasak da, kalmasak da o köy bizim köyümüzdür! Böyle söyleyerek büyüdük, büyütüldük ve anladık ki aslında hiç de öyle değil! Gitmek için zaman ayıramadığımız, emek verip görmediğimiz, kalmak için can atmadığımız köy, kasaba sadece sözde bizim oluyor. Bir güzel söz var bizim buralarda. “Kuru kuru gadanı alıyım, takır takır kurban oluyum.” derler, hiç emek vermeden sadece laf kalabalığı yapanlara.  Bizim olduğunu iddia ettiğimiz her şeye emek vermeliyiz, hatıralarımızda yer ayırmalı, bizim olana dair anılar biriktirmeli, biriktirdiklerimizi sevdiklerimizle paylaşmalı...

Bir Vardan Bir Yoka

Ömrümüzün bazı sancılı  geçişleri, bitmeyecek sandığımız uzun gecelerin, olmayacak sabahları gibidir. Çaresizliğimizi iliklerimize kadar hissettiğimizde, vazgeçmek isteyip geçemediğimizde, nefesimiz kesildiğinde ve düşünemez hale geldiğimizde... Ah o uzun gecelerin olmaz zannettiğimiz  sabahları... Sararmış, solmuş yapraklara inat, kırılmış ama kopamamış dal misali... Son direnişi yaşadığımız anlar. Kişiliğimizin bedenimizde tezahür ettiği ve kendini kabul ettirdiği zamanlar. Zaman zaman direnmiş olmak ve sonrasındaki vazgeçmişlik. Kimi zaman da nereye gideceğini bilememe hâli. Bu çalkantılı ruh hali ile gitme isteği ağır bastığı halde, gidememe çaresizliği. Çoğalmak isterken, ruhunu saran tükenmişlik hali. Bilmediğimiz yollarda, el yordamıyla yol almak oluyor işte o vakit hayat... Hissettiklerimiz dönüm noktaları  oluyor ve olmaya devam ediyor. Tam olarak böyle hayat, bazen elimizde kalıyor tutunduğumuz dallar, güvendiğimiz dağlara karlar yağıyor. Hep bir bah...

İnsana ve İslam'a Dair

“Bu asrın felaketi şudur; insanların kalpleri var; ancak kalpleriyle, kimi seveceklerini bilmemektedirler.” Muhammed İkbal Sevgisizlikten, sevememekten başlıyor bütün sorunlar. Seven hoş görür, seven hoş bulur.  “Sevmek zorunda değilsin ama saygı duymak zorundasın” diye bir söz dolanıyor son zamanlarda insanlar arasında.  İlk duyduğumda doğru gibi geldi ama biraz düşündüğümde insan sevmediğine saygı duyar mı, duyabilir mi? Bana göre “sevmiyorum ama saygı duyuyorum” demek, nefreti saklamanın en kolay yolu. Sevmek, saymak, hoş görmek, affetmek, kızmak, küsmek, kırılmak bunlar irade ile isteyerek yapılacak davranışlar.  Kişi sevmediğine saygı duymaz diye düşünüyorum. Kimse sevmediğini umursamaz, en fazla “mış” gibi yapar! Seviyormuş, önemsiyormuş, ...O da bir zaman sonra eğreti durur...  Kimi? Nasıl? Ne için seveceğini bilmek asıl mesele... Sevmekte mecbursun! Müslüman olarak Müslüman kardeşlerini sevmekte mecbursun.  Sözüm ona bazı kişisel gelişim uzma...

Hicret Edelim Buradan

Hicret edelim buradan! Oksijeni azalmış bu plastik topluluktan... Üzerimize serpilmiş ölü toprağını silkeleyerek hicret edelim. Menzilimiz Rabb’imizin rızası olsun. Uzlete çekilelim kendi içimize ve bizi anlamayan insanların içinde sığınacağımız bir Hira’mız olsun. Sonra yol arkadaşları için dua edelim Rabb’imize, sıddık olan yol arkadaşları için. Fetih için hazırlık yapalım sonra da. Öyle bir fetih ki topla tüfekle değil; sevgiyle, kardeşlikle, muhabbetle kurtuluşun muştusunu veren...  Müslüman kardeşlerimizin yüreklerini serinleten, avuçlardaki tohumları toprağa serpen...  Öyle bir hicret ki geçirsin bizi kibirlerimizden, arzularımızdan, hevâ ve heveslerimizden. Nefislerimizden geçip kendimize geleceğimiz bir hicret... İnanıyorum biz kendimizi düzelttikçe, derdi ümmet olan insanlarla yoldaş edecek Rabb’imiz bizi. Daha güzel diyarlara hicret edeceğiz ve fetih için yeniden geleceğiz. Bosna’ya uğrayacağız giderken, Afganistan’a, Çeçenistan’a, Doğu Türkistan’a... Sil...

Farkında Olarak Yaşamak

Ömrünün yarısını kendi dünya telaşıyla geçirmiş  bir kardeşiniz olarak yazıyorum sizlere. Huzurun ne olduğunu geç de olsa fark etmiş bir kardeşiniz olarak...  Daha önce kendi zevkleriyle ve kendi dertleriyle, eskimeden yenilemeyi düşündüğü eşyalarıyla meşgul olan bir insandım. “Ne alalım, ne yiyelim, nereye gidelim?” derdiydi derdim. Sınırsız istek ve ihtiyaçların, bitmek bilmeyen alışverişin rüzgarına kapılmış bir insan! İnanın bana, nasıl bir ortamda olursanız bir süre sonra siz de o hâl üzere yaşıyorsunuz. Dünyayı sadece benim hayatımdan, benim dertlerimden ibaret sanıyordum... Sadece benim yaşadığım mahalleden ve  gördüğüm insanlardan ibaret... Şahit olduğum öyle evler, öyle siteler, öyle devre mülkler var ki, yan komşusundan bihaber. Bulunduğum çevre genelde benim gibi olan insanlarla dolu ve büyük yanılgı işte tam burada başlıyor. Her şeyi gördüğümüz, yaşadığımız çevreden ibaret sanıyoruz. Farklı mahallelere gitmediğimiz için görülmez, suni duvarla...

İmtihanın Büyüklüğü İmanımızı Artırır İnşallah

Bu ayki yazımda ülkemin farklı güzelliklerinden bahsetmeyi çok isterdim ama içim paramparça maalesef. Üst üste iki depremi de yaşamış biri olarak yazıyorum size. O an yaşadığım tam olarak çaresizlikti. Ne yaşadığımı, canımın nasıl yandığını anlatmam mümkün değil. Çaresizlik, olmak istediğim yerde olamamaktı, yapmak istediğini yapamamaktı, elimden herhangi bir şeyin gelmemesiydi. Şimdi öyle bir ağlamak geliyor ki içimden, şöyle kimsenin görmediği ıssız bir dağ ardına gitsem ya da bir enkaz altına girsem hıçkıra hıçkıra döksem içimde biriken acıyı, öfkeyi, çaresizliği ama kimse görmese beni… İsyan etmeden ağlasam uzun uzun. Yüreğimin yangınını gözyaşlarımla söndürebilsem. Ağlamaktan utanmıyorum tabi ki, ağlayamamaktan, ağlamamaktan utanıyorum. Ağlamalı, anlamalı ve kabul etmeliyiz yaşadığımız imtihanın ne kadar büyük olduğunu. İmtihanda olduğumuzu bilmek, acımızı daha çabuk kabul etmemizi sağlayacak. Kabul etmek de yaralarımızı sararken daha güçlü kılacak bizi. Acıyı h...

Sana Bir Mektubum Var

Allah’ın selamı üzerine olsun kardeşim. Kardeşim diyorum çünkü Allah “ Bütün mü’minler kardeştir” buyuruyor.   Sen beni okurken, ben bu mektubu sana yazmanın mutluluğunu yaşıyor olacağım. Belki nasip olur bir yerde bir şekilde buluşuruz. Belki bu dünyada, belki de Rabb’imizin cennet bahçelerinden birinde inşallah... Ben de senin gibi küçük yüreğinde büyük sevinçler, özlemler, planlar, amaçlar büyüten biriyim. Ahir zamanın zamansızlığı içinde Allah rızası için koşturmaya gayret eden biri... İçime düşen bu dava közünden bahsetmek istedim sana. Dua ediyorum ki bu muhabbetim senin de içindeki ateşi alevlendirsin. İçimizdeki ateş hiç sönmesin. Kendi közümüzün bekçisi olalım daima.  Sana bu mektubumda çok sevdiğim, içimdeki koru üfleyen kişiden bahsetmek istedim. Belki sen de tanıyorsundur onu.  İlkokul, ortaokul ve liseyi birincilikle bitiren, bu süreçte dersleri ile birlikte millî, manevi kimliğini de geliştiren, dört yılda bile çok zorlukla bitirilebil...

Ruhlar Âleminden Aşinayız

Ruhlar Âleminden Aşinayız  Sevgiyi aramıza düşüren, bizlerin kalbini birbirine ısındıran Rabb’imizin bir ayeti ile başlamak istedim. " (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir." (Enfâl/63) Rabbimiz bizlere ruh eşlerimizle huzur vermiş, bizleri birbirimize deva kılmıştır. Bir çok ismi vardır bu huzurun. Bazen sıddık , bazen şems, bazen dost, yâr olur, yâren olur, yol olur, yoldaş olur. Bazen akran, bazen adaş, bazen arkadaş, bazen de sırlandığın sırdaş. İsmi değişse de hissettiğin duygu pek değişmez.  Yıllar geçmiş olsa da  içinize attığınız ama içinizden atmadığınız, bir tebessümle hatırladığınız,  bir dua ile uğurladığınız insanlar vardır. Zamanla görmek isteyip göremesen de, gitmek isteyip gidemesen de değişmeyen tek şey içinizdeki özlemdir. Mühim olan hissetmektir yüreğinde...

Zulme Uğrayan Tesettür

Tesettür üzerine yazmak geldi içimden ve bildiğimden ziyade, bilmediğim başka şeyler var mı diye araştırmak istedim! İnternete tesettür diye yazdığınızda ünlü ya da ünsüz birçok giyim markası çıkarken, asıl aradığım kavramla ilgili bir başlık bulamamak hiçte şaşırtmadı beni. Algı yönetimi ile ilgili okuduğum kitaptan sonra işte bu ( algı ) dedim kendi kendime...  Nur suresinde Rabbimiz “Mümin erkeklere ve kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar” derken devamında hanımlara “Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar.” derken gözleri haramdan sakınmakla başlayan tesettür ayeti nasılda  bakışları üzerine çekmek çabasına dönüştüğünü gördüm tesettür adı altında satılan kıyafetlerde!  Tesettürü moda haline getirenleri gördükçe, onun için yıllarca mücadele edenlerin, uğrunda hayallerinden  vazgeçmiş olmaların acısı daha da kamçılandı içimde. Seksenlerde çocuk olsa...

Tüketirken Tükeniyoruz...

Konsantre edilmiş hayatları tüketip, sindirme derdindeyiz artık… Ne uzun uzun okumalarımız, ne doya doya bakmalarımız, ne de sabırla sevmelerimiz var artık. Başlamadan biten bir yığın muhabbetin, savaşmadan kaybeden kahramanları olduk. Tenezzül etmez olduk bir başka dünyanın mutluluğu ile hallenmeye, ya da derdiyle dertlenmeye. Görme isteğinden ziyade, bakmadan galeriye yığılmış yüzlerce resim, rehberde simaları hatırlanmayan onlarca isim! Biriktirme hastalığının bulunmaz çaresizliği, birebir yaşadığımız çelişki. İhtiyaç olduğundan değil, alma hastalığına yakalanmanın sahipsiz reçetesi, dolanıyor elden ele. Ve kimse sahip çıkmıyor bu hale! Sayısını veya neye ihtiyacı olduğunu bilememek değil sorun; israfın boyutunun aşmışlığı, günden güne ilerliyor ve herkes tutumlu sanıyor kendini, bu alışveriş çılgınlığı içinde. Hayır! Bu ahir zaman hastalığından ziyade, ayaklarımızın altına kasıtlı döşenmiş israf tuzağı. Sefer tası gibi evleri saray yapma telaşı veya sadelik hissini yaka...

Selam olsun Şehitlere...

Ezgiler vardır hani dilimiz ile değil de içimizle söylediğimiz. Bize özümüzü anlatan,  sözümüzü hatırlatan ve yüreğimizi sızlatan ezgiler. Şu an o ezgilerden biri yankılanıyor içimde; “Kara gözlerinde mahmurca gülüş. Gayrı uyanılmaz uykunda mısın? Kanın cemre gibi toprağa düşmüş. Şehadet yolunun ufkunda mısın? Çizgilerle dolu ellerin yüzün. Otuzunda mısın kırkında mısın? Bizi yalnız koyup göğe süzüldün. Acın dayanılmaz farkında mısın?” Bu duyguyu bildiğinizi düşünüyorum. Bizim imanımızın ve inancımızın, temeli hak ve batıl savaşında “şahit ol ve şehadet nasip et Ya Rabbî.” dediğimiz işte tam olarak bu, Allah yolunda canını ortaya koymak. İslam davası uğruna kendisine bahşedilmiş en büyük nimetlerden biri olan hayatını ortaya koymak, Allah rızası için canından vazgeçmenin ötesinde daha büyük bir fedakârlık düşünülemez. Bu sebeple İslam’da şehitler oldukça müstesna bir yere sahip olup oldukça büyük faziletlere sahiptirler. Şehid olmak, şahid olmak kelimesi ...

Kalplerin Fethi...

Mekke’nin fethi; y ıllarca uyutulmaya çalışılan  ümmetin, unutturulmaya çalışılan manevi duruşun, geçmişini hatırlatmak için bir çağrısıdır. Özüne dönmenin, kendi kimliğini kaybedenlerin yolunu bulması için yakılan küçük bir çıra, bir kelebeğin kanat çırpışı, sonrasında yüreklerde kopacak olan fırtınaların başlanğıcıdır. Yıllarca ecnebi adetleri ile hipnoz edilen Müslüman milletin yüreğine serpilen bir avuç sudur. Bu unutulan manevi değerleri hatırlatma çağrısıdır. Allah rızası için yapılan  fetih şöleni, miladi takvimlerin yenileneceği zaman dilimine, şuurlu bir şekilde girmek için var gücümüzle silkelenmek, belki bir çocuğu bu bilinçle büyütüp, kendi kimliğini hatırlatma çabasıdır. Mekke’nin fethi demek batılın geleneklerine, kutlamalarına hayır demek, safını belli etmektir. Biz yıl başı kutlamıyoruz, fetih kutluyoruz. Bugün bizim için Mekke’nin Fethi. Biz Müslümanız elhamdülillah demek ve bunu bütün insanlığa göstermek için bir gayrettir. Mekke şehirlerin ana...