Ana içeriğe atla

Kayıtlar

#anı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yaşamak ve Yaş almak...

... ... Başladığımız ama bitiremediğimiz ne çok şey var değil mi? Kitaplar, yazmak için tarih attığımız günlükler, sıkı bir dostluk olacak hevesiyle başlayan muhabbetler...  Kanefçeler, etaminler, örgüler, düğüm olmuş yığınla yapılmayı bekleyen işler. Ve izler, penceremizin pervazına konmuş küçük kuş izleri ve  duymadığımız sesleri! Açmasını beklediğimiz menekşeler, sardunyalar, sulamayı unuttuğumuz kakdüsler, petunyalar... Ay ışığında hatırlamaya çalıştığımız yüzler! Asla ayrılmayız dediğimiz ama aylardır sesini duymadığınız, özler ve silinmesini istemediğimiz izler... Bitmesini istediğimiz ama bir türlü başlayamadığımızda onlarca şey... Evet bu zaman belki de o zaman!. Bir bakmışız sabah olmuş, ne uykuya kanmışız ne de yorgunluğumuzu atmışız.  Sonra akşam olmuş, aklımızda onlarca iş olmasına rağmen bir tanesini bile yapmamışız. Lades olmuşuz, bizi bize unutturup, akıp giden zamana! En çokta unuttuğumuz kendimiz oluyoruz bu hengamede. Ve asıl yapmamı...

Rahmetle Yadettiklerim...

Özlemle, tebessümle  ve çoğu zaman gözlerimde damlamaya hazır kocaman yaşlarla anımsadığım anılarım var elbette. Ah o yüreğimizde yeri hiç eskimeyen anılar... Çocukluğumdan hatırladığım, rahmetlik anneannemin her gece bize anlattığı yaşanmış hayat hikayeleri, kıssalar ve onlardan çıkarmamız gereken hisseler. Bazen komik bir hatıra, bazen çocukluğunda yaşadığı anı, sonrasında bize ezber yaptırdığı dualar , ki bunun kiymetine çok sonraları vardık. Sıra sıra islim edilmiş erik gibi dizilirdik yer döşeği ve yün yorganın altına, kış aylarını anımsıyorum sobanın şavkı vururdu tavana ve anlatılan hikayeler canlanırdı alevin yansıyan kızıllığında. Hikayeye göre sesinin zaman zaman yumuşadığını, korkulu bir şey anlattığında saçlarımızı okşadığını ve sonunda hepimizi koklayarak öptüğünü hiç unutmadım. Hayatın monotonluğunu güzelleştiren şeylerdi bunlar, her gece yarısı namaz kıldığını hatırlıyorum sokak lambasının aydınlattığı odada, dudakların da bitmeyen zikir vardı ve dua... Özenle...

Bizim Çocukluğumuz

Biz yaşamı ıskalamadan büyüyen ve oynamayı bilen çocuklardık. Oyunlarımız vardı, her biri diğerinden daha eğlenceli. Saklambaç, körebe,  yakartop, beştaş, seksek, can, bilye, elim sende... Sokaklarımız dardı ama yürekleri geniş komşularımız vardı. Her şeye inat yaşama sevincimiz doldururdu sokakları. Kimsenin kimseye hava atma, caka satma çabası yoktu. Oyunlar kurulur, her gelen kabul edilir ebe diye isimlendirilirdi.  Dışlamak, oyun dışı kalmak yoktu!. Birlikte olmanın güzelliğini  birebir uygulamalı öğrendik. Hiç bıkmadan uçurtma yarışları yapardık, dar ve kaldırımsız yollarda. Pek uçamazdı uçurtmalarımız, her defasında elektrik direklerine takılıp kalırdı bakışlarımız arasında. Her şeye rağmen uçsuz bucaksız gökyüzü ile buluşturma hayalleri kuran çocuklardık biz. Yaşamak basitti o zamanlar ve olması gerektiği gibiydi. Yazın toz,  kışın kar , bahar da çamur olurdu sokaklarımızda. Balkonları süsleyen sardunyalar ilk baharın habercisiydi. Hiç...

Bekleyenlere...

Yazmak istiyorum nereden başlayacağımı bilemediğim halde! Oysa düşünürken ve kızarken ne de çok şey vardı içimde... "'İnsanlar asla söyledikleri kadar meşgul değillerdir. İnsanların öncelikleri vardır ve bazen sıra sana gelmez.'" diyor P. Auster Okudukça beni yaralayan bir sözle başladım, belki de  bu sözle bitirmeliydim onu da bilemiyorum. Aslında, bilmekten daha güzel bilmemek. Açık bir kapı bırakmak, bilinçlenmek isteyen zihnine ya da ikna olmak isteyen yüreğine... Bir şans daha vermek kendine, sevdiklerine... Bilmiyorum ne kadar seviliyorum, seviyorum! Neden vazgeçemiyorum... Mevzu derin olunca boğulma ihtimali daha da artıyor ve hassasiyetlerinde insan istediği gibi kulaç atamıyor. Ne bileyim belki de kendi deryamda yüzecek kadar cesur değilim. Yüzleşmekten korktuğum doğrular, etrafında döndüğüm dünyalar var... Günlerce aramasını beklediğim ve aramadığı için üst üste defalarca aradığım ve hâlâ arayacağım insanlar var. Onlar daha mı az seviyorlar bende...

Bir Gül'ü uğurlarken...

Göz yaşlarını göstermek istemez çoğu insan! Ya da en azından bana ağlamanın zayıflık, acizlik olduğunu söylediler.. Ondandır pek ağladığımı gören olmaz. Oysa ağlamak o kadar güzel bir eylemdir ki, bir sebebin sonucu... İçine sığmayan duyguların gözlerden dışa zuhuru. Ağlamak isteyip anlayamamak. Söylemek isteyip söyleyememek Yazmak isteyip eline kalem, diline kelam alamamak. Yada almaya niyet ettiğin halde, halden anlayacak bir yoldaş bulamamak... Bir gün ağlayan birine denk gelirseniz söyleyeceğiniz en son söz ağlama demek olsun... Bırakın ağlasın, konuşmayınca yazar, yazamayınca sükût eder insan... Hiç birini yapamazsa ağlar... Ne bir isyandır bu nede nisyan! Mutluluktan ağlar, hüzünden ağlar. Ayrılır ağlar, kavuşur ağlar. Gözlere söz geçmez, gönülden dökülenler dilden değil, bazen de gözden dökülür... Ben Kapalı ve yağmurlu havaları severim ve ağlarım, gözyaşlarımı gizlemenin bir yolu belki de... Bir ben ağlamıyorum, bak gökyüzü de ağlıyor diye bir sebebe s...

Uzun uzun yollar önceydi...

Uzun yıllar önceydi demek belki de yeterli olmaz yazmaya başlamak için... Yolu yarılamış birinin uzun yılları yoktur ,uzun uzun yolları vardır... Uzun uzun yollar önceydi, annesine, babasına göre şirin bir kız çocuğu olan, güzel olan hatıraları unutmamak için sürekli tekrar eden ve güzellikler biriktirmenin hayatını güzelleştireceğine inanan bir kız çocuğu!.. Eskilerin ahh o eski zamanlar dediği devrin son mahsulü belki de ... 70 'lerin sancısından,  80'lerin darbesinden uzak... 90 ların naifliği ve umudu ile büyümüş, büyütülmüş belki de uyutulmuş, bir kız çocuğu!.. Küçük yerlerin, büyük yürekleri tarafından korunmuş, kollanmış... İnsanların birbirine zarar vereceğini sadece hikaye olarak dinlemiş,  hayal aleminin en büyük beyaz atlı kahramanı babası olan... Annesinin katı kurallarına dünden teslim olmuş, anneannesinin merhametli ellerinde büyümüş bir kız çocuğu... Anneannesinin saçlarını tararken anlattığı hikayeler sanki zihnine tarakla birlikte usul usul kazınmış.....