Ana içeriğe atla

Kayıtlar

#vefa etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Anladım...

"Artık yazmayı bırakmalıyım! Ne değişiyor yazınca, kim okuyup anlıyor seni" diye, düşündüm, ciddi ciddi!.. Bırakmak istediğim sadece yazmakla ilgili değil aslında, elimdeki telefon, çantamdaki cüzdan, aklımdaki sorular,  içimdeki savaşlar... Adım, soyadım belkide burdan başlamalıyım, sosyal medya hesaplarım, numaralarım, hayata dair kaygılarım, tasalarım ve benimle ilgili olan her şey... Saklandığım o kabuktan sıyrılıp, yeni bir ben olarak gelmeliyim! Defalarca düşünüp, hiçbir zaman uygulayamadığım, korkak bir kaplumbağa gibi çekildiğim küçük dünyamı ilk terk etmeliydim! Hayatın getirdigi her şeye kayıtsız, şartsız teslim olmuş, "eyvallah" demekten başka bir şey bilmeyen ben!. Böyle büyük devrimler yaşıyordum içimden... İnsanın yürüdüğü yolu, inandığı doğruyu, gönlündeki kılavuzu değiştirmesi hiç kolay değil biliyordum! Bilmediğim nerden başlamam gerektiğiydi! "Bir kaç dakika göz kulak olur musun?" diye, kendimi kendime emanet edip, bir daha dönm...

Bekleyenlere...

Yazmak istiyorum nereden başlayacağımı bilemediğim halde! Oysa düşünürken ve kızarken ne de çok şey vardı içimde... "'İnsanlar asla söyledikleri kadar meşgul değillerdir. İnsanların öncelikleri vardır ve bazen sıra sana gelmez.'" diyor P. Auster Okudukça beni yaralayan bir sözle başladım, belki de  bu sözle bitirmeliydim onu da bilemiyorum. Aslında, bilmekten daha güzel bilmemek. Açık bir kapı bırakmak, bilinçlenmek isteyen zihnine ya da ikna olmak isteyen yüreğine... Bir şans daha vermek kendine, sevdiklerine... Bilmiyorum ne kadar seviliyorum, seviyorum! Neden vazgeçemiyorum... Mevzu derin olunca boğulma ihtimali daha da artıyor ve hassasiyetlerinde insan istediği gibi kulaç atamıyor. Ne bileyim belki de kendi deryamda yüzecek kadar cesur değilim. Yüzleşmekten korktuğum doğrular, etrafında döndüğüm dünyalar var... Günlerce aramasını beklediğim ve aramadığı için üst üste defalarca aradığım ve hâlâ arayacağım insanlar var. Onlar daha mı az seviyorlar bende...

Ahh Vedalar...

"Sana son sözüm! Ben artık yokum. Sana ait olan bu yerde değil yalnızca. Hiç bir yerde ve yerinde yokum... Ben artık yokum." Ne büyük bir iddia, v arlık ve yokluk kişinin tercihine bağlı değil oysa!... Olduğumuz bir yürekten istesek gidebileceğimizi mi sanıyoruz?... Kaç duadayız nerden biliyoruz! Verilen bir nimet bu oysa, nankörlük ediyoruz... Gitmek isteyip gidemediğimiz ,kalmak isteyip kalmadığımız ne çok yer var. İşte tam olarak bunu idrak edememek bizim meselemiz, derdimiz... Bazı şeylerin varlığı ile bazı şeylerin yokluğuyla sınanıyoruz. "Bu kadar seviyor olsam da tahammül edeceğim bir şey değil. Kendimi ziyan etmem, ettirmem!"... d emek ne kolay!! Ne kadar ziyan olduğumuz nokta var, konu nefsimiz olunca. Uçurumun kenarındaki sözler bunlar. Muhatabını kör bıçakla kesmeye çalışmak. Ustaca sevdiğini söyleyenlerin, ustaca vedaları. Ziyan olan aslında arkada bıraktıkları... Gönlünden çok uzun zaman önce düşen yaprağı, ayak ucuyla ezme çabası... Bir rü...

"ALLAH inananlarla beraberdir."Enfal 19.Ayet

Biraz kendimden bahsedeyim sana diye düşündüm... Belkide hayatımda beni benden iyi tanıyan biri varsa o da sensin! Öyle geliyor yüreğime,  beni benden iyi bilen, beni benden daha çok seven, düşünen. İnsan kendini aynaya baktıkça görüyor ama sevdiği yüreğinin sahibi olan, muhabbetinde huzur bulduğu kişiler her daim, baktığında görür ve hisseder. Evet ben ah ben! Kendi söküğünü dikemeyen terzi... Gel - gitlerin ev sahibi... Yolunu kaybetme korkusu yaşayan bir kör misali... Ruh hali, kalabalıklar içindeki karanlık, karanlıkta ki yalnızlık. Zaman zaman yalnızlığımda ki gel gitlere rağmen, kendi yarama merhem bulamaya çalışan ben. Şifalı ellerine teslim olmak son çarem... Öyle bir hüzün çöküyor ki içime aniden anlatması zor... Bütün dünyanın acılarını hissediyorum, her atışında kalbimde... Elimi atmasam da kalbime hissediyorum sıcaklığını, bir hüzün ülkesi, kimi zaman aç kalmış Afrikalı bir çocuğun sesi... Sonra göz göze geldiğim mendil satan Suriyeli kızın bakışındaki sorgu, nede...