Ömrünün bazı geceleri, geçmek bilmeyen uzun saatlerin, olmayacak sabahları gibidir... Çaresizliğini iliklerine kadar hissettiğinde, vazgeçmek isteyip geçemediğinde, nefesinin kesildiginde ve düşünemez hale geldiğinde... Ah o uzun gecelerin ,olmaz zannettiğin sabahları... Kırılmış ve solmuş yapraklarına inat, dalından kopamayan yaprak misali... Son direnişini yaşadığın zamanlar. Sonrasındaki geçmişlik, sonbaharın rüzgarına teslim olmuşluk.. Nereye gideceğini bilememe hali. Gitme isteği ağır bastığı halde, gidememe çaresizliği. Çoğalmak yerine, tükenme endişesi. Bilmediğin yollarda el yordamıyla yol alma telaşesi... Dönüm noktaları oldu ve olmaya devam edecek hayatında.. Bir varmış, bir yokmuşun , yokluk evresinde önceki varlık hali... Bazen elinde kalacak tutunduğun dallar, güvendiğin dağlara karlar yağacak... Hep bir bahar yaşayacak değil ya yüreğin, güzlerinde olacak, zemherinde... Cefaların, cezaların, vedaların olacak vakitsiz. Sonbahara meyledecek...
Azadeyim narından, burda yandığım yeter.. Vuslatın baharına, çiçekler açsın gönül Bir diyar-i muamma, gurbet ölümden beter... Kırk gece düğün edip, sıratı geçsin gönül...