Ana içeriğe atla

Kayıtlar

#umut etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Başaracağız, Başarmak Zorundayız...

İsrail terör devletinin zulmüne karşı yaşamaya çalışan, özgürlükleri için direnen Filistinli kardeşlerimin acılarına şahit olarak büyüdüm. Ben büyüdükçe zulmün boyutu da benimle birlikte büyüdü. Zulüm büyüdükçe, Filistin toprakları küçüldü. Daima derdim oldu, dört bir yanı zalimlerle çevrilmiş, kendi topraklarında esir, kendi ülkelerinde mahkûm olan Filistinli kardeşlerim ve gözümün nuru Mescid-i Aksa… Arsız, yüzsüz, zalim İsrail terör devleti bütün aymazlığı ve vicdansızlığı ile zulmünü daha da arttırdı. Öyle ki bunu aleni yapmaya başladı. Değişen çok şeyler oldu Filistin’le birlikte. Birçok Müslüman ülkede de farklı zalimlerin zulümleri başladı. Suriye’deki kardeşlerimiz, Myanmar’daki, Irak’taki, Libya’daki, Doğu Türkistan’daki... zalimin ismi değişti ama mazlumlar hep Müslümanlar olmaya devam etti. Vicdansızlıkları beşikteki bebeğe kadar, hamile kadına kadar, canlı yayında babasının kucağındaki çocuğu öldürmeye kadar devam etti. Değişmeyen ise kızmak ve kınamak oldu. Göz...

Sana Bir Mektubum Var

Allah’ın selamı üzerine olsun kardeşim. Kardeşim diyorum çünkü Allah “ Bütün mü’minler kardeştir” buyuruyor.   Sen beni okurken, ben bu mektubu sana yazmanın mutluluğunu yaşıyor olacağım. Belki nasip olur bir yerde bir şekilde buluşuruz. Belki bu dünyada, belki de Rabb’imizin cennet bahçelerinden birinde inşallah... Ben de senin gibi küçük yüreğinde büyük sevinçler, özlemler, planlar, amaçlar büyüten biriyim. Ahir zamanın zamansızlığı içinde Allah rızası için koşturmaya gayret eden biri... İçime düşen bu dava közünden bahsetmek istedim sana. Dua ediyorum ki bu muhabbetim senin de içindeki ateşi alevlendirsin. İçimizdeki ateş hiç sönmesin. Kendi közümüzün bekçisi olalım daima.  Sana bu mektubumda çok sevdiğim, içimdeki koru üfleyen kişiden bahsetmek istedim. Belki sen de tanıyorsundur onu.  İlkokul, ortaokul ve liseyi birincilikle bitiren, bu süreçte dersleri ile birlikte millî, manevi kimliğini de geliştiren, dört yılda bile çok zorlukla bitirilebil...

Gökyüzü gökyüzüm...

Gökyüzü gökyüzüm... Gördüğüm uçsuz bucaksız mavilik İçime düşen her şey bir sen meselesi! Bir ay doğumuna vurulmuş,  Bir yıldız kaymasına bağlamışım umudumu! Tutarsa diye dilekler tutmuşum sana dair. Gökyüzü gökyüzüm... Bir yaşama hevesi içimdeki savaştığım, barıştığım, çeliştiğim, çekiştiğim, kazandıkça kaybettiğim... Hep toplanıp gelme isteği ve gelememe çaresizliği. Yolumu kaybetme korkusu yaşamadan, yanılmadan, yorulmadan... Seni bulmak, senle olmak isteği... Gökyüzü gökyüzüm... Umudun aydınlattığı dünyam sen ol istiyorum. Sen doğ gecelerime, sen düş hecelerime.  Sende başlayıp sende biteyim, senden gelip sana  gideyim. Kaybettiğim her şeyi sende bulayım. Sen de tamam ol, ben de. Sana doğan güneş beni aydınlatsın. Seninle sabahladığım geceler ömrüme ömür katsın. Yaşadığım gel gitler senle bitsin istiyorum.  Geleyim ve bir daha gidecek bir yer kalmasın. Gökyüzü gökyüzüm... Cemrem sen ol, sen düş düşlerime. Hasretimin vuslatı sende son bulsun...

Bizim Çocukluğumuz

Biz yaşamı ıskalamadan büyüyen ve oynamayı bilen çocuklardık. Oyunlarımız vardı, her biri diğerinden daha eğlenceli. Saklambaç, körebe,  yakartop, beştaş, seksek, can, bilye, elim sende... Sokaklarımız dardı ama yürekleri geniş komşularımız vardı. Her şeye inat yaşama sevincimiz doldururdu sokakları. Kimsenin kimseye hava atma, caka satma çabası yoktu. Oyunlar kurulur, her gelen kabul edilir ebe diye isimlendirilirdi.  Dışlamak, oyun dışı kalmak yoktu!. Birlikte olmanın güzelliğini  birebir uygulamalı öğrendik. Hiç bıkmadan uçurtma yarışları yapardık, dar ve kaldırımsız yollarda. Pek uçamazdı uçurtmalarımız, her defasında elektrik direklerine takılıp kalırdı bakışlarımız arasında. Her şeye rağmen uçsuz bucaksız gökyüzü ile buluşturma hayalleri kuran çocuklardık biz. Yaşamak basitti o zamanlar ve olması gerektiği gibiydi. Yazın toz,  kışın kar , bahar da çamur olurdu sokaklarımızda. Balkonları süsleyen sardunyalar ilk baharın habercisiydi. Hiç...

İçimden yüzlerine karşı sustum...

Hayatta yaptığınız en iyi şeyi sormuyorum size, h ayatta size en iyi gelen şeyi soruyorum. Konuşmak mı, düşünmek mi, yürümek mi , birinin sizi anlaması için olanca enerjinizi tüketmek mi?.. Kek yapmak, karnınız ağrıyana kadar çikolata yemek ya da herşeyi uykuya teslim etmek mi? Ben anlaşılamadığımı anladığımdan bu yana yazıyorum, ya da yazmayı keşfettiğimden bu yana susuyorum. Kendimi konuşarak ifade edemediğim için beni yazmaya iten, tüm sevdiklerime teşekkür ediyorum... Hayatımı hep birilerini mutlu etmek, kimi zaman alkışlanmak,  kimi zaman takdir almak ve sonzamanlar da dua almak için harcadım. Annemin en akıllı, babamın en  itâatkâr k ızı, kardeşlerimin en anlayışlı ablası, evlatlarımın en fedakâr  annesi ve eşimin sessiz, huzur veren eşi olmak için harcadım bütün enerjimi, o ldu mu bilmiyorum. Ama ben olmadım! Ben, ben olamadım! Onların istediğini olma çabasından, ben ne istiyorum diye sormadım, s oramadım!... Olan sadece daha çok susmak ve sabretmekti benim ...

Ne güzel bir bahçesin sen böyle...

Bir bahçe olduğunu düşün... Her bahar yeniden tomurcuklanan, filizleri hevesle boy veren. Kökleri toprağa sımsıkı sarılan ve elvan çeşit çiçekler açan, misk kokular saçan bir bahçe olduğunu düşün... Bir bahçe olduğunu düşün, sefer tası gibi binaların, taş yığını olmuş duvarların, her geçen gün geliştiğini zannederek genişleyen sokakların, asfaltların, caddelerin ,şehirlerin içinde yaşayanlara can veren... Hayatın ne olduğunu şehir insanına hatırlatan bir bahçe olduğunu düşün.. Yolu düşenin gözünü alamadığı, bakışların hayranlıkla ayrılmak istemediği, her mevsim bir başka güzellikte olan... Sonbaharda yazılan şiire, bestelenen şarkılara konu olmuş, güz güllerinin ev sahibesi olan. Özlemlere, hasretlere, vuslatlara ve ağlayana, mutlu olana, huzur arayana yüreğini açmış bir bahçe... Kasımda ayrılığına inat bir hediye olduğunu düşün, bir öbek hâlinde açmış kasımpatı, sonbahar yağmurlarını ıslattığı... Bir yanda solan çiçeklere inat, bir yanda açan, ekinazyaları, hercai mene...