Ana içeriğe atla

Kayıtlar

#yazmak etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Var mısın? Biz Olmaya!

Mutluluğun çok uzakta olmadığına inancımız arttıkça, dokunduğumuz her dünya bizi daha güzel kılacak. İnanmalıyız buna... Varlığını hissettiğimiz, var olduğumuzu hissettiren yüreklere daha sıkı sarıldıkça yükümüz hafifleyecek. Paylaşmak insani bir ihtiyaç; bazen sıkıntıları, bazen mutlulukları... “Yolun başı incitmemek, yolun sonu incinmemektir." sözüne muhatap olmak için can attıkça, incinmemek kadar değerli olacak incitmemek de... Aldığımız ve verdiğimiz selamlar bir tohum gibi düştükçe gönül toprağımıza, rengârenk çiçeklerle bezeli kocaman bahçelerimiz olacak... Her danede yedi veren güller, mis kokulu sümbüller, nergisler muhabbetle saçılacak toprağımıza. Her yürek bir güzellik olacak ve selamın güzelliği kelamla devam edecek... Birbirini Allah için sevmenin mutluluğunun paha biçilemez olduğunu anlayacağız. Okuduğumuz bir kitap gibi, tanıştığımız her insan da hissettiğimiz bir duyguya tercüman olacak. Kabuğuna çekilmekten ve yalnızlıktan daha lezzetli gelec...

Geldi Gözümüzün Nuru Ramazan

Geldi gözümüzün nuru, on bir ayın sultanı Ramazan. Bizi bu vakte kavuşturan Rabbimize hamdolsun. Rabbim bu ayı hakkıyla ihya edebilmeyi nasip etsin. Kul olduğunu hatırlamak ve acizliğini bilmek, insanın manevi yolculuğunda çok önemlidir. Ramazan ayını Müslüman insan yalnızca bedensel açlık ve susuzluk olarak görmez; her şeyin Allah’ın kudretine bağlı olduğunu anlar ve gösterir. Oruç ibadeti, nefsi terbiye etmenin ve Allah’a karşı olan teslimiyetin ve aczin vücut bulmuş hâlidir. Tüm ibadetler gibi sadece Allah’ın rızası için yapılan bir ibadettir. Şuurlu Müslüman, dünyada sahip olduğu her şeyin; bedensel ve ruhsal sağlığın, maddi zenginliğin, gücün ve kuvvetin geçici ve emanet olduğunun farkındadır. Bunların hepsi varken de yokken de imtihandır. Bilir ki Allah, mutlak güç sahibidir ve insanın her türlü ihtiyacını yalnızca O karşılayabilir.  Kul olduğunun farkında olmak, insanı hem alçakgönüllü ve sabırlı yapar hem de Allah’a karşı minnettarlık duygusunu pekiştirir. Her ş...

YÜRÜMEK

Allah’ın selamı üzerinize olsun kardeşlerim. Kardeşlerim diyorum çünkü Rabb’imiz “Müminler kardeştir.” Buyuruyor. Bu yazımda sizlere suni gündemlerden ziyade, daha gerçekçi gündemlerden, kendi gündemimden bahsetmek istiyorum. Hafta sonu pürdikkat dinlediğim, -bazen- ağladığım ve sonrasında neden not almadım diye kendime kızdığım söyleşi tadında bir eğitim programına katıldım. Bu programın bende uyandırdığı duyguları sizlerle paylaşmak istiyorum.  “Güzellikler paylaştıkça çoğalır” sözüne hep inanarak... Programa konuşmacı olarak katılan eğitimci, hekim  Betül hanımefendiye teşekkür ediyorum. Kendisi, ömrünü “Allah yolunda daha fazla ne yapabiliriz?” derdiyle geçiren adanmış biri. Allah ondan ebeden razı olsun. “Yürümek; insan olarak yaptığımız eylemlerden biri ve yürürken aynı zamanda düşünmek” diye başladı eğitim semineri. Öyle bir yürüyüş ki; hayatını ortaya koyarcasına. Ölmek için yaşarcasına... Ya da yaşatmak için yaşamak, tıpkı Mu’âz bin Cebel gibi... İli...

GİDEBİLSEYDİM

Geçmiş zaman içinde, gitme imkânınız olsa, gitmek istediğiniz yerler vardır mutlaka! Beni uzun uzun düşündüren bu fikir, sizleri de düşündürsün istedim. Gitme imkânınız olsa siz nereye ya da hangi zamana gitmek isterdiniz? Benim gidebileceğim bir zaman dilimi olsa, Hz. İbrahim'in, Hz. Hacer'i ve Hz. İsmail'i çölün ortasında bıraktığı zamana gitmek isterdim. Hz. Hacer'in "Bunu sana Rabbim mi emretti?" dedikten sonraki teslimiyetini görmek için... Çaresizce Safa ve Merve tepelerinde koştuğu o anda yanına gitmek ve "Evet, Allah sizi zayi etmez." diyerek ona destek olmak, zemzemin isim annesinin dostu olmayı çok isterdim. Gidebileceğim bir zaman dilimi olsa, Hz. Eyyûb'e sabırla itaat eden, hizmet eden eşinin yanında olmak isterdim. Yaşanan onca zorluğa, evlat acısına, varlıktan sonraki yokluğa sabreden hanımının en yakın dostu olmak isterdim. Yapılan o güzel yakarışlara şahit olup yüreğimi Hz. Rahime gibi Rabbimin teslimiyetine bırakmak i...

Çok Geç Olmadan

Yazmak istiyorum, uzun uzun yazmak... Nereden başlayacağımı bilemediğim halde! Oysa düşünürken ve kızarken ne de çok şey vardı içimde... “İnsanlar asla söyledikleri kadar meşgul değillerdir. İnsanların öncelikleri vardır ve bazen sıra sana gelmez.” Diyor P. Auster. Okudukça beni yaralayan bu sözle mi başlasam, belki de bu sözle bitirmeliydim, onu da bilemiyorum. Bazen, bilmekten daha güzel bilmemek. Açık bir kapı bırakmak, bilinçlenmek isteyen zihnine ya da ikna olmak isteyen yüreğine... Bir şans daha vermek kendine, peşin hükümlü olmaktan vazgeçmek ve belki diye sarmak, sarılmak sevdiklerine... Kendimden eminim, biliyorum ne çok sevdiğimi ama hiçbir zaman emin olamadığım, sevdiğim kadar seviliyor muyum?  Kırılsam da, dökülsem de asla vazgeçemiyorum. İşte böyle mevzu derin olunca boğulma ihtimali daha da artıyor ve insan hassasiyetlerinde istediği gibi kulaç atamıyor. Ne bileyim, belki de kendi deryamda yüzecek kadar cesur değilim. Yüzleşmekten korktuğum doğrular, etraf...

21.yüzyıl ve İmtihan

Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz bu imtihan sadece bu asrın meselesi değildir. Bu, hayrın ve şerrin, iyiyle kötünün mücadelesidir. Bu hak ve batılın çatışmasıdır. Müslüman, içinde yaşadığı dünyanın perişan ve derbeder halinin farkında olmalı ve bu durumun yol açtığı çıkmazların çözüm yollarını aramalı.  Bunun hak ve batıl savaşı olduğunu unutmamalı.  21. yüzyılda gücü elinde bulunduran emperyalizmin dünya üzerindeki haksızlıkları, ahlâksızlıkları, gaddarlıkları, zalimlikleri ve Müslümanların üzerindeki hesapları gözler önünde... Her devrin olduğu gibi bizim içinde bulunduğumuz bu devrin de imtihanı zor. Sınırda kılıçla kalkanla eşit şartlarda cenk etmek mi zor, sınırlar ötesinden bir düğme ile bir insanlığın yok olduğunu görmek mi? Hatta gözle görülmeyen bir mikroorganizmanın insanları yıllarca evinde hapsetmesi mi?  Öyle bir çağda, öyle imtihanlardan geçiyoruz ki... Karşı koymak için önce düşmanı tanımak gerekiyor. Tanımadan onunla savaşmak imkânsız. Ay...

Her Zorlukla Beraber Bir Kolaylık Vardır

 Kişisel gelişimimize kaktı yapan en büyük etkenlerden biri de hayat yolculuğumuzda yaşadığımız zorluklar ve bu zorluklardan aldığımız derslerdir. Zorluklar, bizi düşünmeye, sorgulamaya ve onarıcı çözümler bulmaya teşvik eder. Bir sorunla karşılaştığımızda, bu durum bize dayanıklılık kazandırır ve karakterimizi güçlendirir. Ayrıca zorluklar sayesinde kendi sınırlarımızı keşfederiz. Bu sayede hayal bile edemeyeceğimiz potansiyelimizi ortaya çıkarabiliriz. “Bir derdim var, bin dermana değişmem” sözü, yaşadığımız sıkıntıların, bizim için ne kadar değerli olduğunu ifade eder. Zorluklar, bizi daha güçlü kılar ve hayatta kalma içgüdümüzü etkiler. Sıkıntılar karşısında baş edebilme becerimizi güçlendirir. Zıddı olan rahatlık ise, çoğu zaman insanı tembelleştirir ve onun kişisel gelişimini engeller. Zorluklarla yüzleşmek, gelişimimizin temel yapı taşlarından biridir. Her bir mücadele, bize yeni dersler öğretir ve sınırlarımızı zorlamamıza vesile olur. Hayat boyunca karşımıza çı...

Yaşamak Umurumdadır

Derdimiz Yaşamaksa Şu An Ne Hâldeyiz? Ne hâldeyiz derken bahsedeceğim şey, siyasi anlamda bir çıkmazın ve aldatmanın içinde olmamız veya “Kime inanalım?” sorusunun cevabını aramak değil. Ekonominin ne kadar kötü olduğunu ve değerini yitiren tek şeyin para olmadığını da yazmayacağım. Ülkemizin tarihi geçmişinden ve jeopolitik öneminden de bahsetmeyeceğim. Geldiğimiz ve gideceğimiz yeri sizler de benim gibi biliyorsunuz eminim. Toplumsal bir çürümenin, yozlaşmanın içinde yitirdiğimiz en önemli şeyden bahsetmek istedim sizlere... Evet ne haldeyiz derken birbirimizle olan sıcak, samimi, gösterişten uzak, birbirimizi yargılamadığımız muhabbetlerden ve bizi biz yapan değerlerden söz etmek istedim. “Yok artık öyle dostlar.” Ya da “Nerede o eski bayramlar” der gibi “Nerede o eski samimiyet?” cümleleri geliyor sizin de aklınıza değil mi? İnanan kimseler olarak kainattaki bütün olumsuz dayatmalara, ben merkezli psikolojik öğretilere rağmen, esas vasıflarla donatılmış, özünü, maya...

İhtiyacımız Var

İhtiyacımız var. Peki neye? Ne için? Bizi bekleyen, gitmediğimiz aramadığımız için sitem edebilen, kalbinin bir köşesinde muhabbetimizi diri tutan, sakınıp saklayan, bizden vazgeçmemiş insanlara, “İşte geldim, çok beklettim ne olur kusuruma bakma!” demeye ihtiyacımız var. Kavgaları, kırgınlıkları bir kenara koyup “Sen de haklısın!” demeye. Kopan bağlarımızı onarmaya, yenilemeye, Allah’ın emri olan ayetlerle hareket etmeye... Edeceksek “Allah bundan razı olur” diye vaktimizi sevdiklerimize kurban etmeye ihtiyacımız var. Aynı gök kubbe altında yaşayan ya da yaşamaya çalışan insanlar için. O insanlar ki hanelerine uzun zamandır yemek girmemiş, belki sıcak yemek pişirecek imkanları yok. O insanlar ki mahalle pazarının dağılmasını bekliyor biraz nasiplenmek için. Belki de ramazandan ramazana dağılan gıda kolileri bitecek diye endişe ediyor. Onların bize, bizim de onlara el uzatmaya ihtiyacımız var. Allah’u Teâlâ buyuruyor ki: Rasûlüm! Sana, Allah yolunda ne harcayacaklarını ...

Filistin'den Mektup

Farklı coğrafyaların, farklı iklimlerin ve kültürlerin insanlarıyız. Sizin yüzünüzü okşayan rüzgar, esintisini dağların serinliğinden alıyor belki... Her sabah perdenizi büyük bir umutla aralıyor, güneşin sıcaklığını yüzünüzde hissediyorsunuz. Çocuklarınızı şefkatle öperek uyandırıyor. Eşinizi işe dualarla uğurluyor ve muhabbetini sevdiğiniz kişilerle kahve yudumluyor, sonra gündelik telaşlara dalıyorsunuz. Kaygılarınızı, tasalarınızı, arzularınızı umutlarınıza sarıyor ve geleceğe dair hayaller kuruyorsunuz. Evinize, arabanıza, komşuluk ilişkilerinize itana gösteriyor, sofranızı en güzel yemeklerle donatmaktan zevk alıyorsunuz. Bir telaş içerisinde geçiyor hayatınız, değil mi? Günler su gibi akıp gidiyor. En sevdiğiniz baş örtüsünü en sevdiğiniz çantanızla kombin yapıyorsunuz. En sevdiğiniz futbol takımının formasını alıyor, maçlarını kaçırmıyorsunuz. Ne güzel, sizin adınıza ben bundan mutlu oldum. Umarım bunca nimetin şükrünü eda edebilirsiniz. Ve umarım bu alı...

Şuurlu Müslüman Olmak

Biz toprağından sökülen, kurumak üzere olan çiçeğin yerlere saçılan ve Allah’ın lütfuyla, toprağa kavuşan tohumları gibiyiz. Toprağından sökülmüş çiçekler gibi kültüründen koparılmış insanlarız biz. Rabb’imiz “Mü’minler, sakın mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler.” (Âl-i İmrân /28) derken biz bizden olmayanların yaşam tarzına imrenerek yaşıyor olduk. Kendi örf-âdetlerimizi güzelleştirmek, yaşatmak yerine ecnebi âdetlerini benimsiyor olduk! Sonra vay halimize! Sorun tam olarak bu! İnandığımız gibi yaşamadığımız için, yaşadığımız gibi inanmak istiyoruz.İman dilden yüreğe inmiyor maalesef! Sizinle birlikte kendime soruyorum.Müslümanlar olarak bizim rol modelimiz kim olmalı, kimin hayatını kendimize örnek almalıyız? Şu an yaşadığımız %99’unu Müslümanların oluşturduğu bu ülke tam da bu sebepten bu halde. Bu halde diye kastettiğim şeyleri hepiniz biliyorsunuz. TV’deki rezil gündüz kuşakları, birbirinden berbat diziler... Sosyal medya platformları, gençlerimizin yıkan...

Ağaç Ev Sohbetleri 121

Okumak için bir araya gelen insanlar olduğu gibi yazmak için de bir araya gelen insanlar varmış.  Buna denk gelmenin mutluluğunu yaşıyorum şu sıralar.  Bu haftaki Ağaç Ev Sohbetleri 121. konu yine güzel şeyler yazmaya teşvik edici. Elinde olsa okuduğun kitaplardan ya da izlediğin filmlerden  bir bölümünü değiştirmen mümkün olsa ?  Sonunu yada bir bölümünü değiştirmek isterdim bazı severek okuduğum kitapların ve  izlediğim filmlerin. Ama biliyorum ki ozaman verilmek istenen mesaj belkide o kadar etkili olmazdı.  Okuduklarımdan aklıma ilk gelen,  beni çok etkileyen , hala üzerimde etkisi olan ve bir çoğunuzun okumuş olduğunu düşündüğüm Ömer Seyfettin'in "kaşağı öyküsü" geldi.  Değiştirmek isterdim elbette "kardeşinin dayak yemesine dayanamayan Kahraman babasına her şeyi itiraf eder. Babasının ayaklarına kapanıp ben yaptım "der.   Ama biliyorum ki hikaye benim istediğim gibi olsa yalan söylemenin , iftira atmanın, vicdan azabının ne kadar k...

İçimden yüzlerine karşı sustum...

Hayatta yaptığınız en iyi şeyi sormuyorum size, h ayatta size en iyi gelen şeyi soruyorum. Konuşmak mı, düşünmek mi, yürümek mi , birinin sizi anlaması için olanca enerjinizi tüketmek mi?.. Kek yapmak, karnınız ağrıyana kadar çikolata yemek ya da herşeyi uykuya teslim etmek mi? Ben anlaşılamadığımı anladığımdan bu yana yazıyorum, ya da yazmayı keşfettiğimden bu yana susuyorum. Kendimi konuşarak ifade edemediğim için beni yazmaya iten, tüm sevdiklerime teşekkür ediyorum... Hayatımı hep birilerini mutlu etmek, kimi zaman alkışlanmak,  kimi zaman takdir almak ve sonzamanlar da dua almak için harcadım. Annemin en akıllı, babamın en  itâatkâr k ızı, kardeşlerimin en anlayışlı ablası, evlatlarımın en fedakâr  annesi ve eşimin sessiz, huzur veren eşi olmak için harcadım bütün enerjimi, o ldu mu bilmiyorum. Ama ben olmadım! Ben, ben olamadım! Onların istediğini olma çabasından, ben ne istiyorum diye sormadım, s oramadım!... Olan sadece daha çok susmak ve sabretmekti benim ...

Var mısın, bir senden geçip, bir biz olmaya!..

Mutluluğun çok uzakta olmadığına inancım artıyor. Dokunduğum her dünya, beni daha güzel kılıyor bu aralar... Varlığını hissettiren, var olduğumu hissettiğim yüreklere daha sıkı sarılıyorum. "Yolun başı incitmemek, yolun sonu incinmemektir." sözüne muhatap olmak için can atıyorum. Aldığım ve verdiğim selamlar bir tohum gibi düşüyor gönül toprağıma. Her danede yedi veren güller açıyor, muhabbet saçıyor etrafıma. Selamın güzelliği kelamla devam ediyor. Okuduğum her kitap hissettiğim bir duyguya tercüman oluyor. Altını çizgindiğim cümlelerim, üstünü çizdiklerimden daha fazla artık. Uzaklara dalıyorum ve uzağında olduğum her şey daha yakın oluyor bana, uzansam dokunacak gibi... Yaşadığım her şey için iyi ki yaşadım diyorum, tecrübe edinmenin ve gittikçe yanlışı az olmanın, huzuru ile daldığım yerden vurgun yemeden çıkıyorum. Olan her şeyde hayr arıyorum. Hazırladığım çayımı dostlarımla içmek için, rutinden vakit çalıyorum. Hayatta her şeyi bilmesem de, paylaşarak yaşam...

Tutunduğumuz Şeyler...

Öyle anlar var ki yılların tecrübesine bedel diye düşündüren... Öyle haller var ki yaşamasan yarım kalacağını hissettiren... Nasip denen şeyi, yaşadım bir kez daha... Ne zamandır gözüme çarpan, bir çok öğrencime hediye ettiğim halde okumak nasip olmayan bir kitap vardı. KÜÇÜK PRENS " Antoine de Saint- Exupéry. Onu okudum dün akşam... Buda öyle küçük bir el kitabı işte, daha önce okusaydım keşke dedirten... İnsana bir çok kişisel gelişim kitabının vermediği mesajlar veren.. "Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir" işte bu paragrafı okuduğumda kendimi yargıladım, okumadığın bir kitabı başkalarına hediye etmek hiç hoş bir davranış değildi. Çok kızdım kendime, görünüşüne aldandığım ve okumadığım  için kızdım!.. Sahi insan ilişkileri de öyle degilmi, ön yargılarla kaçırdığımız kim bilir kaç yürek vardır... Bazı arkadaşlıklar, uzun uzun yıllarını alır, bazı dostluklar yürekten olur ve ...