Ana içeriğe atla

Şuurlu Müslüman Olmak

    Biz toprağından sökülen, kurumak üzere olan çiçeğin yerlere saçılan ve Allah’ın lütfuyla, toprağa kavuşan tohumları gibiyiz.

Toprağından sökülmüş çiçekler gibi kültüründen koparılmış insanlarız biz.

Rabb’imiz “Mü’minler, sakın mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler.”

(Âl-i İmrân /28) derken biz bizden olmayanların yaşam tarzına imrenerek yaşıyor olduk.

Kendi örf-âdetlerimizi güzelleştirmek, yaşatmak yerine ecnebi âdetlerini benimsiyor olduk! Sonra vay halimize!

Sorun tam olarak bu! İnandığımız gibi yaşamadığımız için, yaşadığımız gibi inanmak istiyoruz.İman dilden yüreğe inmiyor maalesef!

Sizinle birlikte kendime soruyorum.Müslümanlar olarak bizim rol modelimiz kim olmalı, kimin hayatını kendimize örnek almalıyız?

Şu an yaşadığımız %99’unu Müslümanların oluşturduğu bu ülke tam da bu sebepten bu halde.

Bu halde diye kastettiğim şeyleri hepiniz biliyorsunuz. TV’deki rezil gündüz kuşakları, birbirinden berbat diziler...

Sosyal medya platformları, gençlerimizin yıkanan beyinleri... Farkına bile varmadan çalınan zamanımız... Birilerine bir şeyleri kanıtlamaya çalışan insanlar...

Bir güne indirgenmiş, emperyalistlerin ekmeğine yağ sürecek, alışveriş çılgınlığının empoze edildiği yapay, sevgililer günü, anneler günü, babalar günü...

Aylar öncesinden başlayan, sokakları süsleyen yılbaşı ışıkları, marketleri süsleyen indirimli Noel Baba resimleri, AVM’leri süsleyen çam ağaçları, birbirinden cezbedici aksesuarlar...  Zannedersiniz Türkiye’de değil bir yabancı ülkedesiniz. Uyarma hakkı bile elimizden alınmış insanlarız biz.

Hele cadılar gününe hiç anlam veremiyorum. Uzun yıllar yurt dışında yaşadım ve çevremdeki Türk aileler en az yabancılar kadar içtenlikle ve özenle kutluyorlardı.

Birbirinden daha korkunç olma çabası;  özenti ve ucube kıyafetler... Nasıl bir eğlence anlayışı bir türlü anlamış değilim. Hiçbir ilahî dinde yeri olmayan ama insanların hayatında bu kadar yer eden bir Pagan âdeti!

Şimdilerde anaokullarında bile empoze edilmeye çalışılıyor maalesef!

Bununla da kalmıyor özentilerimiz, uzaklara bakmaya gerek de yok aslında. Hıdırellez diye kutlanan içi hurafelerle doldurulmuş, Mezopotamya ile İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültürüne ait ritüeller...

Sonra kendi düğünlerimiz içler acısı, zannedersiniz yabancı bir düğün merasimi, bir papaz eksik! Haremlik selamlık hak getire, çalgı çengi, danslar, dansçılar, müzikler... Kurulan yuvanın temellerinin atılma şekli bile İslam’ın emrine uygun değil. Doğmamış çocukların cinsiyetini millete duyurma partileri , “baby shower”lar, daha neler neler... Uzar gider.

Kimi taklit ediyoruz, kimi benimsiyoruz? Kendimizi kime beğendirmeye çalışıyoruz? Şuurla bakılsa görülecektir ki bu birbirinden berbat âdetler bizim âdetlerimiz değil.

Kendi dinî bayramlarımızı bu heyecanla kutluyor muyuz? Yoksa otellerde bir tatil fırsatı olarak mı değerlendiriyoruz.

Bayram demek “sıla-i rahîm” demek. Akrabayla, eşle, dostla; muhabbetle, özlemle kucaklaşmak, barışmak, kırgınlıklarımızı bitirmek, birbirimizi tamamlamak demek. Nereye gidiyoruz, kendimize bunu sormalıyız. Ne zaman ve nasıl bu hâle geldik? Bu gidiş nereye?

Ama hata yine bizde! Hatırlıyorum da 90’lı yıllarının çocukları olarak evde bir yılbaşı heyecanı yaşıyorduk. Aile ile birlikte yeme içme ve TV izleme...

Ki TV programı baştan sona bir rezaletti. Gözlerimizi çevirmemiz gereken görüntülerle doluydu. Şans oyunları, millî piyango çekilişleri, çıplak dansözler... Allah affetsin akıl tutulmasıydı bu. Bu hâle gelmemiz için de çok uğraştılar tabi. Yapılan ihtilaller, devrimler, kanunlarla getirilen yasaklar...

Kur’an ve kul arasına konan mesafe... Unutturulmaya çalışılan sünnetler. Örnek alınması gerekirken şahsiyetler...

Bu hiç hafife alınacak bir hâl değil aslında. Bu noktaya gelene kadar kim bilir alttan alta ne gibi güzellemelerle(!) uyutulduk. Değerlerimizin, doğrularımızın, inancımızın altı nasıl oyuldu?

“Ben o niyetle yapmıyorum” ya da “benim kalbim temiz” sözlerine artık “benim de karnım tok“ diyesim geliyor. Kalbim temiz diyenleri samimi bulmuyorum.

“Allah’ın sabahlara kadar namaz kılan Resulünden daha mı temiz kalbiniz?” demek istiyorum.

Ayetlerle, hadislerle bize yapmamız ve yapmamamız gereken şeyler net olarak bildirilirken bu neyin nesi? Biz toprağından sökülen, kurumak üzere olan çiçeğin yerlere saçılan ve Allah’ın lütfuyla, toprağa kavuşan tohumları gibiyiz.

Dua ve umutla toprağımızdan yeniden yeşerdik ve ne olduğumuzu hatırladık, can suyumuz olan kitabımıza ve sünnete sımsıkı sarıldık. Üç yaşındaki yeğenimin namaz kılan annesini taklit ettiği videoyu izleyince içten bir tebessümle umut kapladı içimi.  Anladım ki insan gerçek manası ile taklit ederek öğrenen bir varlık. Öğrenme evresinde görsel zekâyı harekete geçiren en önemli şey bu aslında. Evet, insan gördüğü ve duyduğu şeyleri taklit ediyor. Bunun için neye baktığımız, neyi izlediğimiz, ne dinlediğimiz çok önemli. Kimi rol model aldığımız, hayatımızın merkezine neyi koyduğumuz...

Çünkü insan, hayatının merkezine neyi koyarsa onun etrafında dönüyor,  hayat gayesini de o belirliyor. Yapmamız gereken; birbirinden berbat âdetlerin İslam’la bir alakası yok. Bir Müslüman olarak bunların hiçbirini kabul etmiyorum.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da, olması gereken duruşu sergilemek meselesi! Batılın karşısında, hakkın yanında oluş meselesi...

Ben benden olmayan ve İslam’a uymayan hiçbir şeyi benimsemiyorum ve kutlamıyorum diyebilmek meselesi!

Ayşegül'den...


Yorumlar

  1. Ülger Karagoktaş yaziniz gonlumuze dokundu kaleminiz kuvvetli olsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim hocam. Dualarınızı beklerim. Muhabbetle...

      Sil
  2. Tespitlerinizin kimine katılıyor, kimine katılmıyorum. Televizyon kanallarında gösterime hala devam eden dizilerin tamamının kaldırılmasını istiyorum. Şu anda ben okuular bölgesinde ikamet eden biriyim. Kız öğrenciler, erkek öğrencileri solladılar. Erkekler gibi küfrediyorr ve kavga ediyorlar. Erkekli kızlı tüm öğrencilerin ağızlarında sigara, yani sigara kullanım oranı çok yüksek. Durum içler acısı... Ben daha fazla yazmak istemiyorum.

    YanıtlaSil
  3. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Umut ediyorum elbet kendimizi düzeltmeye başlarsak çocuklarımıza da yansıyacak bu... Dua eder dua beklerim .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendimizi düzeltmeye başladığımızda bunun çocuklarımıza da yansıyacağı görüş ve tespitinize katılmamak mümkün değil. Elbette çocuklar ne görür ve nasıl eğitilirse onlar da o meyanda birer birey olarak hayat sahnesinde yerlerini alacaklardır. Ancak sadece evdeki eğitim yetmiyor. Her ne kadar anne baba çok mükemmel iki insan olsalar da basın, yayın, sosyal medya ve diğer çevresel faktörlerin de aynı disipline girmeleri şarttır. Bu durumda "balık baştan kokar" atasözümüzün doğruluğu bir daha kendini ispatlamış da oluyor.
      Selam ve dualarımla birlikte en GÜZEL'e emanet olun.

      Sil
    2. Teşekkür ederim. Allah'a emanet olalım inşallah.

      Sil
  4. Bunun farkında olmak bile bu devirde çok değerli benim için. Teşekkür ederim katkınız için.

    YanıtlaSil
  5. Allah razı olsun kardeşim Rabbım bizleri uyandırsın

    YanıtlaSil
  6. Ben benden olmayan ve İslam’a uymayan hiçbir şeyi benimsemiyorum ve kutlamıyorum diyebilmek meselesi! Tam olarak bu👏👏👏

    YanıtlaSil
  7. Uyananlardan olmak dileği ile

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

21.yüzyıl ve İmtihan

Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz bu imtihan sadece bu asrın meselesi değildir. Bu, hayrın ve şerrin, iyiyle kötünün mücadelesidir. Bu hak ve batılın çatışmasıdır. Müslüman, içinde yaşadığı dünyanın perişan ve derbeder halinin farkında olmalı ve bu durumun yol açtığı çıkmazların çözüm yollarını aramalı.  Bunun hak ve batıl savaşı olduğunu unutmamalı.  21. yüzyılda gücü elinde bulunduran emperyalizmin dünya üzerindeki haksızlıkları, ahlâksızlıkları, gaddarlıkları, zalimlikleri ve Müslümanların üzerindeki hesapları gözler önünde... Her devrin olduğu gibi bizim içinde bulunduğumuz bu devrin de imtihanı zor. Sınırda kılıçla kalkanla eşit şartlarda cenk etmek mi zor, sınırlar ötesinden bir düğme ile bir insanlığın yok olduğunu görmek mi? Hatta gözle görülmeyen bir mikroorganizmanın insanları yıllarca evinde hapsetmesi mi?  Öyle bir çağda, öyle imtihanlardan geçiyoruz ki... Karşı koymak için önce düşmanı tanımak gerekiyor. Tanımadan onunla savaşmak imkânsız. Ayette “Şu bana

Yaptığın Bir Şey Olsun!

Yaptığın bir şey olsun! Yaptığın bir şey... Adil olmak gibi… Haksızlık karşısında çelikten zırh, güçsüzün yanında sağlam bir kale, haklının yanında huzur veren bir dem ol mesela... Söylenmiş bütün sözlere inat, iyilik edersen iyilik bulursun. Bulamam sanma! Halik bilir ve bildirir. Bu balık suretinde olmasa da. Yaptığın bir şey olsun! Tevazu kanatlarını sermek gibi… Sadece annene, babana, evladına değil, tüm insanlara. Sen kanaati gözetip, mütevazı ol ki nefsinin başı yere eğilsin. “Ahmak çabalar iş olacağına varır” diyenler olsa da, iyilik adına bütün çabalamalar kalem kalem yazılıyor bil. Ve hepsi veresiye alınıyor, en az on katı ile ödenmek üzere. Yaptığın bir şey olsun! Doğru söylemek gibi... Doğru duymak, doğru görmek, doğru yaşamak hatta yaşatmak gibi. Dokuz köyden değil, bütün köylerden kovulmak pahasına! Varsın adına doğrucu Davut desinler! Yalan batağına düşmektense köysüz, kentsiz kal. Dilini eğip bükmektense, kolun kanadın kırılsın, yalan rüzgarlarında uçmak y

Filistin'den Mektup

Farklı coğrafyaların, farklı iklimlerin ve kültürlerin insanlarıyız. Sizin yüzünüzü okşayan rüzgar, esintisini dağların serinliğinden alıyor belki... Her sabah perdenizi büyük bir umutla aralıyor, güneşin sıcaklığını yüzünüzde hissediyorsunuz. Çocuklarınızı şefkatle öperek uyandırıyor. Eşinizi işe dualarla uğurluyor ve muhabbetini sevdiğiniz kişilerle kahve yudumluyor, sonra gündelik telaşlara dalıyorsunuz. Kaygılarınızı, tasalarınızı, arzularınızı umutlarınıza sarıyor ve geleceğe dair hayaller kuruyorsunuz. Evinize, arabanıza, komşuluk ilişkilerinize itana gösteriyor, sofranızı en güzel yemeklerle donatmaktan zevk alıyorsunuz. Bir telaş içerisinde geçiyor hayatınız, değil mi? Günler su gibi akıp gidiyor. En sevdiğiniz baş örtüsünü en sevdiğiniz çantanızla kombin yapıyorsunuz. En sevdiğiniz futbol takımının formasını alıyor, maçlarını kaçırmıyorsunuz. Ne güzel, sizin adınıza ben bundan mutlu oldum. Umarım bunca nimetin şükrünü eda edebilirsiniz. Ve umarım bu alı