Ana içeriğe atla

Kayıtlar

#agd etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bayramlar ve Sıla-ı Rahim

BAYRAMLAR VE SILA-İ RAHİM Bayramlar, sadece takvimde belirlenen millî ve dinî özel günler olarak değerlendirilmemeli. Bayramlar; kalplerin birbirine daha çok yaklaştığı, dargınlıkların son bulduğu, çocukların tebessüm ettiği, büyüklerin gözlerinin dolduğu bereketli zamanlardır. Hele ki dini Bayramlarımız... Hem ibadetin, hem itaatin, hem de paylaşmanın zirvesidir. Bayramlarda unutmamamız gereken bir emir, bir vazife, bir güzellik, bir şifa kaynağıdır. Bayramların bir de ruhu vardır: Sıla-i rahim. Bu, çokça duyduğumuz ama son zamanlarda derinliğini kaybettiğimiz bir kavram oldu maalesef. Sıla-i rahim; akrabaları gözetmek, onlara iyilikle muamele etmek, ziyaretlerde bulunmak, dertleriyle dertlenmek, sevinçlerini paylaşmak ve en önemlisi bağları koparmamaktır. Bu, bizi yaratan ve bizi bizden iyi bilen Rabbimizin emridir: “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt v...

İbrahim İçimdeki Putları Devir

"İbrahim, içimdeki putları devir elindeki baltayla. “ Bazen defalarca dinlediğimiz ezgiler vardır ya hani... Üzerinden uzun zaman geçse de unutamadığınız. Benim de uzun zamandır içimde söylenen ezgi; "İbrahim, içimdeki putları devir, elindeki baltayla... Kırılan putların yerine yenilerini koyan kim? İbrahim gönlümü put sanıp kıran kim” Ne güçlü bir ifade... Yazanın kalemine, söyleyen Aykut Kuşkaya'nın yüreğine sağlık. Dinlemediyseniz mutlaka tavsiye ediyorum. Hepimizin içimizdeki putları kırma zamanı çoktan geldi. Ama önce... onları tanımamız gerekiyor. Kastettiğim putlar sadece bir taştan yapılanlar değil, gönülden de yapılan putlar vardır. Önceliğimiz olan, kural koyan, bize yön veren.... Bizim gönlümüzdeki putun adı ne? Seni ve beni İslam davasından uzaklaştıran ne? Evlat sevgisi mi? Rızık kaygısı mı? Konfor alanının sakinliği ve sıcaklığı mı? Okul telaşı, diploma yarışı mı? Hangisi bizim imanımızı gölgede bırakıyor? Hangisi yüreğimize ye...

Geleceğin Eşiğindeki İnsanlık

Geleceğin Eşiğindeki İnsanlık Bir tarafta sıcak, doğal ışıklarla bezenmiş, insan ilişkilerinin samimiyetle yaşandığı mahallemiz. Diğer tarafta soğuk beton yığınları arasında, mavi ışıklarla aydınlatılmış, yüksek teknolojiye sahip bir laboratuvar havasında binalar. Ortada ise yapaylığı hayranlıkla seyrederken kendi öz kimliğini kaybetmek üzere olan insanlar. Bir yanda duygusuz, mekanik bir yapay zekâ; diğer yanda ise insani değerleri temsil eden, sıcak ve doğal bir atmosfer. Her şey, var oluşla birlikte kendini keşfeden insanın, insanlık tarihi boyunca birçok buluş ve devrim gerçekleştirmesiyle başladı. Ateşin keşfinden buhar gücüne, elektriğin icadından internete kadar her büyük gelişme, dünyayı dönüştürmüş ve insanın kendini yeniden tanımlamasına neden olmuştur. Şimdiye kadar devrin en büyük icadı internet iken, artık yapay zekâ çağına girmiş bulunuyoruz. Ancak bu seferki dönüşüm, sadece dış dünyamızı değil, insan olmanın ne anlama geldiğini de sorgulamamıza neden ...

Geldi Gözümüzün Nuru Ramazan

Geldi gözümüzün nuru, on bir ayın sultanı Ramazan. Bizi bu vakte kavuşturan Rabbimize hamdolsun. Rabbim bu ayı hakkıyla ihya edebilmeyi nasip etsin. Kul olduğunu hatırlamak ve acizliğini bilmek, insanın manevi yolculuğunda çok önemlidir. Ramazan ayını Müslüman insan yalnızca bedensel açlık ve susuzluk olarak görmez; her şeyin Allah’ın kudretine bağlı olduğunu anlar ve gösterir. Oruç ibadeti, nefsi terbiye etmenin ve Allah’a karşı olan teslimiyetin ve aczin vücut bulmuş hâlidir. Tüm ibadetler gibi sadece Allah’ın rızası için yapılan bir ibadettir. Şuurlu Müslüman, dünyada sahip olduğu her şeyin; bedensel ve ruhsal sağlığın, maddi zenginliğin, gücün ve kuvvetin geçici ve emanet olduğunun farkındadır. Bunların hepsi varken de yokken de imtihandır. Bilir ki Allah, mutlak güç sahibidir ve insanın her türlü ihtiyacını yalnızca O karşılayabilir.  Kul olduğunun farkında olmak, insanı hem alçakgönüllü ve sabırlı yapar hem de Allah’a karşı minnettarlık duygusunu pekiştirir. Her ş...

YÜRÜMEK

Allah’ın selamı üzerinize olsun kardeşlerim. Kardeşlerim diyorum çünkü Rabb’imiz “Müminler kardeştir.” Buyuruyor. Bu yazımda sizlere suni gündemlerden ziyade, daha gerçekçi gündemlerden, kendi gündemimden bahsetmek istiyorum. Hafta sonu pürdikkat dinlediğim, -bazen- ağladığım ve sonrasında neden not almadım diye kendime kızdığım söyleşi tadında bir eğitim programına katıldım. Bu programın bende uyandırdığı duyguları sizlerle paylaşmak istiyorum.  “Güzellikler paylaştıkça çoğalır” sözüne hep inanarak... Programa konuşmacı olarak katılan eğitimci, hekim  Betül hanımefendiye teşekkür ediyorum. Kendisi, ömrünü “Allah yolunda daha fazla ne yapabiliriz?” derdiyle geçiren adanmış biri. Allah ondan ebeden razı olsun. “Yürümek; insan olarak yaptığımız eylemlerden biri ve yürürken aynı zamanda düşünmek” diye başladı eğitim semineri. Öyle bir yürüyüş ki; hayatını ortaya koyarcasına. Ölmek için yaşarcasına... Ya da yaşatmak için yaşamak, tıpkı Mu’âz bin Cebel gibi... İli...

Çok Geç Olmadan

Yazmak istiyorum, uzun uzun yazmak... Nereden başlayacağımı bilemediğim halde! Oysa düşünürken ve kızarken ne de çok şey vardı içimde... “İnsanlar asla söyledikleri kadar meşgul değillerdir. İnsanların öncelikleri vardır ve bazen sıra sana gelmez.” Diyor P. Auster. Okudukça beni yaralayan bu sözle mi başlasam, belki de bu sözle bitirmeliydim, onu da bilemiyorum. Bazen, bilmekten daha güzel bilmemek. Açık bir kapı bırakmak, bilinçlenmek isteyen zihnine ya da ikna olmak isteyen yüreğine... Bir şans daha vermek kendine, peşin hükümlü olmaktan vazgeçmek ve belki diye sarmak, sarılmak sevdiklerine... Kendimden eminim, biliyorum ne çok sevdiğimi ama hiçbir zaman emin olamadığım, sevdiğim kadar seviliyor muyum?  Kırılsam da, dökülsem de asla vazgeçemiyorum. İşte böyle mevzu derin olunca boğulma ihtimali daha da artıyor ve insan hassasiyetlerinde istediği gibi kulaç atamıyor. Ne bileyim, belki de kendi deryamda yüzecek kadar cesur değilim. Yüzleşmekten korktuğum doğrular, etraf...

Ne İmtihanlardan Geçtik

Hiç bitmeyecek zannettiğimiz imtihanlardan geçtik ve kim bilir daha ne imtihanlardan geçeceğiz! Çok yorulduğumuz da oldu, çok bunaldığımız da. Uykuya hasret gözlerle sabahladığımız da çok oldu. Kimse kimsenin ne yaşadığını tam anlamıyla bilemez, bilmesin de zaten. Sadece bilmediğini bilerek yaklaşsın. İnsanların yaşamları ve imtihanları hakkında ahkâm kesip niyet okumayı bıraksınlar istiyor insan.  Kalpleriyle bakanlar müstesna ama! Onlar nefesin kesildiğinde görürler, dua koyarlar avuç içine ve sımsıkı sarılırlar. Öyle bir sarılmak ki tüm hüzünlerin parmak uçlarından akıp gittiğini hissedersin. Bir de görmeyenler, bakmayanlar vardır. Bakmazlar, bakmak onların da kalbini yoracaktır çünkü; kolay olanı seçerler ve kendi dünyalarında kendi küçük dertlerini büyütmek için dönüp giderler. Oysa bir tecrübe, yaşanmadan paylaşılarak tecrübe edilebilir. Tecrübe etmek için her şeyi yaşamalı değil. İnsan, insanın hem derdi hem devası... Hiç bitmeyecek zannettiğimiz imtihanlardan ge...

Şehadet Nasip Eyle Ya Rab

Bizim imanımızın ve inancımızın temeli, hak ve batıl savaşında “ Şahit ol ve şehadet nasip et Ya Rabbî.” diyerek hak yolunda, Allah için canını ortaya koymaktır. Şehid olmak, şahid olmak kelimesi sözlükte “bir olaya şahit olmak, tanıklık etmek” manasına gelmektedir. Şehidin Arapça’daki çoğulu şühedadır. İslam davası uğruna kendisine bahşedilmiş en büyük nimetlerden biri olan hayatını ortaya koymak, Allah rızası için canından vazgeçmenin ötesinde daha büyük bir fedakârlık düşünemiyorum. Bu sebeple dinimizde şehadet oldukça müstesna bir yere sahiptir.  Ne mutlu o şehitlere! Ne mutlu şehadeti yudumlayan cennetle müjdelenen o kullara! Ki onlar ölmüyor. Rabbimiz ayetinde ; “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Aksine onlar diridirler ve Rableri yanında rızıklanmaktadırlar.” “Yine onlar, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine olan büyük lütfu ve ihsânıyla sevindikleri gibi, ayrıca Allah’ın, mü’minlerin mükâfatını zâyi etmeyeceği yolundaki va‘dinden dolayı da büyük bir sevinç...

Sen Yoksan Bir Eksiğiz

Sekiz yıl kadar önceydi. Çocuklarımın yaz tatilini en verimli şekilde geçirmesini istiyordum. Önceki senelerde gönderdiğim yerlerden verim alamamıştım. Bir arkadaşımın tavsiyesi ile Anadolu Gençlik Derneğinin Yaz Etkinliği programına katıldılar. Her sene düzenlenen ve sadece Kur’an değil aynı zamanda akait, siyer, ahlâk ve maneviyat dersleri; oyun, piknik, eğlence... O zaman anladım ki çocuklara hangi konuda eğitim vermek isterseniz isteyin önce sevip sevdireceksiniz. Burada çalışan insanlar Allah rızası için gönüllü çalışan insanlardı. Böyle güzel bir toplulukla tanışmış olmak ve onların arasına katılmak çok mutlu etmişti beni. Şimdi çocuklarım üniversitede ve yaz tatilinde Yaz Etkinliği için gönüllü çalışmak istediklerini söylediklerinde mutluluktan gözlerim doldu. Kur’an-ı Kerim’i öğrendiklerinde, Kur’an ahlakı ile ahlaklandıklarında ve bunu içselleştirdiklerinde meslekleri her ne olursa olsun, kazandığı kişilik ile daha güzel insan olacaklar. Ne için okuduğunu bilen bir...

İhtiyacımız Var

İhtiyacımız var. Peki neye? Ne için? Bizi bekleyen, gitmediğimiz aramadığımız için sitem edebilen, kalbinin bir köşesinde muhabbetimizi diri tutan, sakınıp saklayan, bizden vazgeçmemiş insanlara, “İşte geldim, çok beklettim ne olur kusuruma bakma!” demeye ihtiyacımız var. Kavgaları, kırgınlıkları bir kenara koyup “Sen de haklısın!” demeye. Kopan bağlarımızı onarmaya, yenilemeye, Allah’ın emri olan ayetlerle hareket etmeye... Edeceksek “Allah bundan razı olur” diye vaktimizi sevdiklerimize kurban etmeye ihtiyacımız var. Aynı gök kubbe altında yaşayan ya da yaşamaya çalışan insanlar için. O insanlar ki hanelerine uzun zamandır yemek girmemiş, belki sıcak yemek pişirecek imkanları yok. O insanlar ki mahalle pazarının dağılmasını bekliyor biraz nasiplenmek için. Belki de ramazandan ramazana dağılan gıda kolileri bitecek diye endişe ediyor. Onların bize, bizim de onlara el uzatmaya ihtiyacımız var. Allah’u Teâlâ buyuruyor ki: Rasûlüm! Sana, Allah yolunda ne harcayacaklarını ...