Ana içeriğe atla

Şehadet Nasip Eyle Ya Rab


Bizim imanımızın ve inancımızın temeli, hak ve batıl savaşında “ Şahit ol ve şehadet nasip et Ya Rabbî.” diyerek hak yolunda, Allah için canını ortaya koymaktır. Şehid olmak, şahid olmak kelimesi sözlükte “bir olaya şahit olmak, tanıklık etmek” manasına gelmektedir. Şehidin Arapça’daki çoğulu şühedadır. İslam davası uğruna kendisine bahşedilmiş en büyük nimetlerden biri olan hayatını ortaya koymak, Allah rızası için canından vazgeçmenin ötesinde daha büyük bir fedakârlık düşünemiyorum. Bu sebeple dinimizde şehadet oldukça müstesna bir yere sahiptir. 
Ne mutlu o şehitlere! Ne mutlu şehadeti yudumlayan cennetle müjdelenen o kullara! Ki onlar ölmüyor. Rabbimiz ayetinde ; “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Aksine onlar diridirler ve Rableri yanında rızıklanmaktadırlar.” “Yine onlar, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine olan büyük lütfu ve ihsânıyla sevindikleri gibi, ayrıca Allah’ın, mü’minlerin mükâfatını zâyi etmeyeceği yolundaki va‘dinden dolayı da büyük bir sevinç duyarlar.” Her ibadette olduğu gibi cihat ibadetinde de niyet çok önemlidir. İslam davasına hizmet etmek, Efendimizin dostu olmak onun davasına şahitlik etmek ve şehid olmak ne büyük bir mutluluk. Şehit olmak ölmek değil, ölürken insanlığı diriltmektir. Şehit olmak Amir b. Fuheyre gibi Ölürken, “Vallahi işte şimdi kazandım!” diyebilmektir. Kendisini öldüren kişinin imanına vesile olmaktır. Musab olmaktır şehit olmak, Musab bin Umeyr olmak… Şehit olmak İslam sancağını en yukarılara kaldırmak. “Madem ölüm tek bir defa gelecek, O da neden Allah için olmasın?” diyebilmektir. Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed sav; “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa dahî dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü ileri derecedeki itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve tekrar tekrar şehit olmayı ister.” buyuruyor. Allahu alem onlar kazandı; İslam tarihinin ilk şehidleri Hz. Sümeyye (r.a.) ve eşi Yasir (r.a.)., Seyyidü’ş-şüheda “Şehitlerin Efendisi” Hz. Hamza, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali. Kerbela’nın şehidi Hz. Hüseyin ve kardeşleri... Nesilden nesile , çağdan çağa bir çağrıdır, şehadet... Şahit olmak, alnı açık, yüzü pak, yüreği onurlu dava adamı olmak. İşte bu Şehadet sevdası ile yaşamak, yaşatmak ve ölmek... 
Kahire de suikastla şehit edilen Hasan el Benna olmak. Mısır zindanlarında şehid olan Muhammed Mursî! Amerika’da Malcom X, Libya’da Ömer Muhtar, Çeçenistan dağlarında, şehadete susayan, Şeyh Şamil. Afganistan dağlarında Abdullah Azzam, Filistin zindanlarında Ahmet Yasin ve şimdi şehadete tebessümle yürüyen İsmail Haniye... Ne mutlu tarihe ve davasına ismi böyle kazınanlara...
 21. Asırda imtihanı kazanan, hak davası için direnen, bunca zulme rağmen onurundan, davasından vazgeçmeyen Filistinliler değil de kim! Evladının tabutunu omuzlarında gururla taşıyan o babalar, doğan bebeğini eliyle kefenleyen anneler, annesiz babasız kalan yetimler değil de kim! 
Şehadeti yudumlayan, evlatlarını, torunlarını elleri ile dualar eşliğinde uğurlayan, ömrüm ve canım da bu davaya feda olsun diyen İsmail Haniye değil de kim? Ya Rabbi; beni şehit et , Şahid ol senin davan için senin razı olacağın hayatı yaşamaya ve yaşatmaya çalışacağım diyenle, vehim hastalığına kapılmış, uyuşmuş, kendinden baksa bir şeyi umursamayan bir olabilir mi? Vallahi asıl kaybeden bu zulme sessiz kalan insanlar ve sadece kınamakla kalan Müslümanlar. “De ki: Benim tüm istek ve arzum, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’a armağan olsun!” (En’am 162) 
Ya Rab bizlere de razı olacağın bu yolda yürümeyi nasip eyle. 
Bizlere de şehadet nasip eyle... 
Ne mutlu imanını şahit kılabilene ve kendini kayıtsız şartsız, şeksiz şüphesiz rabbine teslim edene...

Ayşegül'den...

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Cenab-ı Hakk bizleri, hayatlarını imanlarına şahit kılanlardan eylesin, amin!
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Ne mutlu imanını şahit kılabilene ve kendini kayıtsız şartsız, şeksiz şüphesiz rabbine teslim edene...

    YanıtlaSil
  3. Madem ölüm tek bir defa gelecek, O da neden Allah için olmasın...

    Onun rızası için ve razi olacağı hal üzere şehadet nasip etsin rabbim.

    YanıtlaSil
  4. Ne mutlu o şehitlere! Ne mutlu şehadeti yudumlayan cennetle müjdelenen o kullara!

    YanıtlaSil
  5. “De ki: Benim tüm istek ve arzum, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’a armağan olsun!” (En’am 162) 

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaptığın Bir Şey Olsun!

Yaptığın bir şey olsun! Yaptığın bir şey... Adil olmak gibi… Haksızlık karşısında çelikten zırh, güçsüzün yanında sağlam bir kale, haklının yanında huzur veren bir dem ol mesela... Söylenmiş bütün sözlere inat, iyilik edersen iyilik bulursun. Bulamam sanma! Halik bilir ve bildirir. Bu balık suretinde olmasa da. Yaptığın bir şey olsun! Tevazu kanatlarını sermek gibi… Sadece annene, babana, evladına değil, tüm insanlara. Sen kanaati gözetip, mütevazı ol ki nefsinin başı yere eğilsin. “Ahmak çabalar iş olacağına varır” diyenler olsa da, iyilik adına bütün çabalamalar kalem kalem yazılıyor bil. Ve hepsi veresiye alınıyor, en az on katı ile ödenmek üzere. Yaptığın bir şey olsun! Doğru söylemek gibi... Doğru duymak, doğru görmek, doğru yaşamak hatta yaşatmak gibi. Dokuz köyden değil, bütün köylerden kovulmak pahasına! Varsın adına doğrucu Davut desinler! Yalan batağına düşmektense köysüz, kentsiz kal. Dilini eğip bükmektense, kolun kanadın kırılsın, yalan rüzgarlarında uçmak y

Filistin'den Mektup

Farklı coğrafyaların, farklı iklimlerin ve kültürlerin insanlarıyız. Sizin yüzünüzü okşayan rüzgar, esintisini dağların serinliğinden alıyor belki... Her sabah perdenizi büyük bir umutla aralıyor, güneşin sıcaklığını yüzünüzde hissediyorsunuz. Çocuklarınızı şefkatle öperek uyandırıyor. Eşinizi işe dualarla uğurluyor ve muhabbetini sevdiğiniz kişilerle kahve yudumluyor, sonra gündelik telaşlara dalıyorsunuz. Kaygılarınızı, tasalarınızı, arzularınızı umutlarınıza sarıyor ve geleceğe dair hayaller kuruyorsunuz. Evinize, arabanıza, komşuluk ilişkilerinize itana gösteriyor, sofranızı en güzel yemeklerle donatmaktan zevk alıyorsunuz. Bir telaş içerisinde geçiyor hayatınız, değil mi? Günler su gibi akıp gidiyor. En sevdiğiniz baş örtüsünü en sevdiğiniz çantanızla kombin yapıyorsunuz. En sevdiğiniz futbol takımının formasını alıyor, maçlarını kaçırmıyorsunuz. Ne güzel, sizin adınıza ben bundan mutlu oldum. Umarım bunca nimetin şükrünü eda edebilirsiniz. Ve umarım bu alı

Yaşamak Umurumdadır

Derdimiz Yaşamaksa Şu An Ne Hâldeyiz? Ne hâldeyiz derken bahsedeceğim şey, siyasi anlamda bir çıkmazın ve aldatmanın içinde olmamız veya “Kime inanalım?” sorusunun cevabını aramak değil. Ekonominin ne kadar kötü olduğunu ve değerini yitiren tek şeyin para olmadığını da yazmayacağım. Ülkemizin tarihi geçmişinden ve jeopolitik öneminden de bahsetmeyeceğim. Geldiğimiz ve gideceğimiz yeri sizler de benim gibi biliyorsunuz eminim. Toplumsal bir çürümenin, yozlaşmanın içinde yitirdiğimiz en önemli şeyden bahsetmek istedim sizlere... Evet ne haldeyiz derken birbirimizle olan sıcak, samimi, gösterişten uzak, birbirimizi yargılamadığımız muhabbetlerden ve bizi biz yapan değerlerden söz etmek istedim. “Yok artık öyle dostlar.” Ya da “Nerede o eski bayramlar” der gibi “Nerede o eski samimiyet?” cümleleri geliyor sizin de aklınıza değil mi? İnanan kimseler olarak kainattaki bütün olumsuz dayatmalara, ben merkezli psikolojik öğretilere rağmen, esas vasıflarla donatılmış, özünü, maya