Ana içeriğe atla

Kayıtlar

#eylül etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hayatın Dengesi

Hayatın Dengesi Hayat, dengeyi koruyabildiğimiz sürece güzeldir. Bazen kendimize dönüp bakmayı unutuyoruz. Bunca koşuşturmanın, telaşın ve kaygının içinde kaybolurken aslında kaybettiğimiz şey ne? Ne içindi bunca koşturma? Kimi razı etmek olmalıydı, asıl gaye fark edemiyoruz. Asıl gayeyi unutmak da dengemizi bozuyor. Bir yanda bedenimizi doyurmaya çalışırken, diğer yanda ruhumuzu aç bırakıyoruz. Bir yanda dünyaya sarılırken, öte yandan ahireti unutuyoruz. Aslında bu hâlimizle kendi var oluş sebebimizi kaybetmeye başlıyoruz. Sonrasında iç sıkıntılar, depresif haller, yarın kaygısı ve bunalımlar geliyor. İnsanın bu halde olmasının sebebi, dengesini kaybetmesidir. Koskoca kâinat… Gökyüzü, tabiat, yıldızlar, denizler… Hepsi ince bir denge üzerine yaratılmıştır. Yaratılmışların en büyüğünden en küçüğüne kadar evrenin en geçerli yasası dengeyi işaret eder. Fizikî evrende denge bozulduğunda afetler meydana gelir. Kur’ân’da kıyamet, bu afetlerin bir bütün hâlinde olması olarak tabi...

Şehadet Nasip Eyle Ya Rab

Bizim imanımızın ve inancımızın temeli, hak ve batıl savaşında “ Şahit ol ve şehadet nasip et Ya Rabbî.” diyerek hak yolunda, Allah için canını ortaya koymaktır. Şehid olmak, şahid olmak kelimesi sözlükte “bir olaya şahit olmak, tanıklık etmek” manasına gelmektedir. Şehidin Arapça’daki çoğulu şühedadır. İslam davası uğruna kendisine bahşedilmiş en büyük nimetlerden biri olan hayatını ortaya koymak, Allah rızası için canından vazgeçmenin ötesinde daha büyük bir fedakârlık düşünemiyorum. Bu sebeple dinimizde şehadet oldukça müstesna bir yere sahiptir.  Ne mutlu o şehitlere! Ne mutlu şehadeti yudumlayan cennetle müjdelenen o kullara! Ki onlar ölmüyor. Rabbimiz ayetinde ; “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Aksine onlar diridirler ve Rableri yanında rızıklanmaktadırlar.” “Yine onlar, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine olan büyük lütfu ve ihsânıyla sevindikleri gibi, ayrıca Allah’ın, mü’minlerin mükâfatını zâyi etmeyeceği yolundaki va‘dinden dolayı da büyük bir sevinç...

Belki Eylül belkide Kasımdı...

Tam olarak tarihini hatırlayamadığım ama hatıralarım da yer alan bir anı... Güllerin son yapraklarını hüzünle yere bıraktığı, yeşilin sarıya çaldığı, biraz kırgın, biraz bitkin güz ayları... Belki Eylül belkide Kasımdı... Goncasına şahit olduğum, öbek öbek açan, mis kokular saçan o güllerin, her renginin ayrı tonları ve tomurcukları, vazgeçmişti açma sevdasından... Bağbozumu vaktinden daha hüzünlüydü, gül bozumu vakitleri... Kimileri sonbahar deyordu, kimileri güz, ben hüzün mevsimi diyordum! Benim her gün itinayla kuruyan yapraklarını kopardığım güllerin, o gün babam bakımını yapacak sanmıştım. Güllerle ilgilenmeyi çok severdi babam, hatta bana sevdiren de oydu. Babamın işi bittiginde ördüğüm son manzara hiçte tahmin ettiğim gibi değildi, kocaman gül ağacı küçücük bir kaç dal kalmıştı. Hayretimi, halimden  okumuştu babam "korkma ben onları budadım, seneye daha güçlü ve güzel olacaklar " demişti. Öldü güzelim güller dedim, kim  olsa bu kadar budanıp atılma...