Ana içeriğe atla

Kayıtlar

#gencistikbaldergisi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

21.yüzyıl ve İmtihan

Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz bu imtihan sadece bu asrın meselesi değildir. Bu, hayrın ve şerrin, iyiyle kötünün mücadelesidir. Bu hak ve batılın çatışmasıdır. Müslüman, içinde yaşadığı dünyanın perişan ve derbeder halinin farkında olmalı ve bu durumun yol açtığı çıkmazların çözüm yollarını aramalı.  Bunun hak ve batıl savaşı olduğunu unutmamalı.  21. yüzyılda gücü elinde bulunduran emperyalizmin dünya üzerindeki haksızlıkları, ahlâksızlıkları, gaddarlıkları, zalimlikleri ve Müslümanların üzerindeki hesapları gözler önünde... Her devrin olduğu gibi bizim içinde bulunduğumuz bu devrin de imtihanı zor. Sınırda kılıçla kalkanla eşit şartlarda cenk etmek mi zor, sınırlar ötesinden bir düğme ile bir insanlığın yok olduğunu görmek mi? Hatta gözle görülmeyen bir mikroorganizmanın insanları yıllarca evinde hapsetmesi mi?  Öyle bir çağda, öyle imtihanlardan geçiyoruz ki... Karşı koymak için önce düşmanı tanımak gerekiyor. Tanımadan onunla savaşmak imkânsız. Ay...

Öğreten Öğretmen Olmak

 “Büyüyünce ne olmak istersin?”sorusuna büyüdüğümde verdiğim cevap yine aynı: Öğreten olmak istiyorum. Bu isteği yüreğime düşüren kişilerden bahsetmek istedim bu yazımda sizlere. Küçük yerin büyük insanlarından, hatta benim küçük dünyamın büyülü insanlarından. Hani gördüğünüzde gayriihtiyari yüzünüze bir tebessüm yayılır ya,  huzur denildiğinde, güven denildiğinde aklınıza gelen isimler vardır ya hani… Hayatınızda bulunduğu süreden ziyade, hayatınıza kattığı güzellikler yaşadığınız sürece devam eder ya hani… İşte o insanlara denk geldiğimde, büyük denmeyecek kadar küçüktüm. Ortaokul yıllarında ilçedeki okulumuza biri din kültürü ve ahlâk bilgisi, biri tarih öğretmeni olan karı koca, iki güzel insan atanmıştı. Onlar için belki bir sürgün göreviydi burası ama bizim için yüreğimize yakılan nevruz ateşiydi. Eğitimcilerin; bir insanın şekillenmesinde, donanımlı olmasında, karakterinin oluşmasında ailesi kadar önemli bir rol oynadığına birebir şahit olmuştum. Öğre...

İnsana ve İslam'a Dair

“Bu asrın felaketi şudur; insanların kalpleri var; ancak kalpleriyle, kimi seveceklerini bilmemektedirler.” Muhammed İkbal Sevgisizlikten, sevememekten başlıyor bütün sorunlar. Seven hoş görür, seven hoş bulur.  “Sevmek zorunda değilsin ama saygı duymak zorundasın” diye bir söz dolanıyor son zamanlarda insanlar arasında.  İlk duyduğumda doğru gibi geldi ama biraz düşündüğümde insan sevmediğine saygı duyar mı, duyabilir mi? Bana göre “sevmiyorum ama saygı duyuyorum” demek, nefreti saklamanın en kolay yolu. Sevmek, saymak, hoş görmek, affetmek, kızmak, küsmek, kırılmak bunlar irade ile isteyerek yapılacak davranışlar.  Kişi sevmediğine saygı duymaz diye düşünüyorum. Kimse sevmediğini umursamaz, en fazla “mış” gibi yapar! Seviyormuş, önemsiyormuş, ...O da bir zaman sonra eğreti durur...  Kimi? Nasıl? Ne için seveceğini bilmek asıl mesele... Sevmekte mecbursun! Müslüman olarak Müslüman kardeşlerini sevmekte mecbursun.  Sözüm ona bazı kişisel gelişim uzma...

Hicret Edelim Buradan

Hicret edelim buradan! Oksijeni azalmış bu plastik topluluktan... Üzerimize serpilmiş ölü toprağını silkeleyerek hicret edelim. Menzilimiz Rabb’imizin rızası olsun. Uzlete çekilelim kendi içimize ve bizi anlamayan insanların içinde sığınacağımız bir Hira’mız olsun. Sonra yol arkadaşları için dua edelim Rabb’imize, sıddık olan yol arkadaşları için. Fetih için hazırlık yapalım sonra da. Öyle bir fetih ki topla tüfekle değil; sevgiyle, kardeşlikle, muhabbetle kurtuluşun muştusunu veren...  Müslüman kardeşlerimizin yüreklerini serinleten, avuçlardaki tohumları toprağa serpen...  Öyle bir hicret ki geçirsin bizi kibirlerimizden, arzularımızdan, hevâ ve heveslerimizden. Nefislerimizden geçip kendimize geleceğimiz bir hicret... İnanıyorum biz kendimizi düzelttikçe, derdi ümmet olan insanlarla yoldaş edecek Rabb’imiz bizi. Daha güzel diyarlara hicret edeceğiz ve fetih için yeniden geleceğiz. Bosna’ya uğrayacağız giderken, Afganistan’a, Çeçenistan’a, Doğu Türkistan’a... Sil...

Farkında Olarak Yaşamak

Ömrünün yarısını kendi dünya telaşıyla geçirmiş  bir kardeşiniz olarak yazıyorum sizlere. Huzurun ne olduğunu geç de olsa fark etmiş bir kardeşiniz olarak...  Daha önce kendi zevkleriyle ve kendi dertleriyle, eskimeden yenilemeyi düşündüğü eşyalarıyla meşgul olan bir insandım. “Ne alalım, ne yiyelim, nereye gidelim?” derdiydi derdim. Sınırsız istek ve ihtiyaçların, bitmek bilmeyen alışverişin rüzgarına kapılmış bir insan! İnanın bana, nasıl bir ortamda olursanız bir süre sonra siz de o hâl üzere yaşıyorsunuz. Dünyayı sadece benim hayatımdan, benim dertlerimden ibaret sanıyordum... Sadece benim yaşadığım mahalleden ve  gördüğüm insanlardan ibaret... Şahit olduğum öyle evler, öyle siteler, öyle devre mülkler var ki, yan komşusundan bihaber. Bulunduğum çevre genelde benim gibi olan insanlarla dolu ve büyük yanılgı işte tam burada başlıyor. Her şeyi gördüğümüz, yaşadığımız çevreden ibaret sanıyoruz. Farklı mahallelere gitmediğimiz için görülmez, suni duvarla...

Akran Zorbalığı

Hayatımızda var olan yanlışların içimizde uyandırdığı huzursuzluktan sonra bir çözüm yolu arıyoruz. Sorunumuzu fark edip kabul ettiğimizde de kendi iç dünyamız ile yüzleşmeye başlıyoruz. En azından ben öyle yapıyorum :) Kendimle birlikte size de sormak istiyorum, hayatımızda yaşadığımız, içimizde huzursuz olmamıza sebep olan nedenler nelerdir hiç düşündünüz mü? Bir çok olumlu ya da olumsuz davranışa maruz kaldığımız ve son zamanlarda artan akran zorbalığı da yadsınamaz bir gerçek. Her çağda olan ama günümüzde bariz bir şekilde artan akran zorbalığının sebepleri, çözüm yolları benim uzmanlık alanım değil. Ama biliyorum ki bunun yaşı yok inanın, ilkokulda da var, üniversitede de, hatta iş hayatında da. Ben bunu, kişisel gelişimini tamamlamamış insanların kendini ifade edememe biçimi diye tanımlıyorum.  Karakter oluşumunda, yaşadığı olumsuzlukların kendinde ciddi  sorun oluşturduğunu kabul eden kişi, çözüm üretiyor.  Yaşanan her problem kaçınılmaz bir şekilde...

İmtihanın Büyüklüğü İmanımızı Artırır İnşallah

Bu ayki yazımda ülkemin farklı güzelliklerinden bahsetmeyi çok isterdim ama içim paramparça maalesef. Üst üste iki depremi de yaşamış biri olarak yazıyorum size. O an yaşadığım tam olarak çaresizlikti. Ne yaşadığımı, canımın nasıl yandığını anlatmam mümkün değil. Çaresizlik, olmak istediğim yerde olamamaktı, yapmak istediğini yapamamaktı, elimden herhangi bir şeyin gelmemesiydi. Şimdi öyle bir ağlamak geliyor ki içimden, şöyle kimsenin görmediği ıssız bir dağ ardına gitsem ya da bir enkaz altına girsem hıçkıra hıçkıra döksem içimde biriken acıyı, öfkeyi, çaresizliği ama kimse görmese beni… İsyan etmeden ağlasam uzun uzun. Yüreğimin yangınını gözyaşlarımla söndürebilsem. Ağlamaktan utanmıyorum tabi ki, ağlayamamaktan, ağlamamaktan utanıyorum. Ağlamalı, anlamalı ve kabul etmeliyiz yaşadığımız imtihanın ne kadar büyük olduğunu. İmtihanda olduğumuzu bilmek, acımızı daha çabuk kabul etmemizi sağlayacak. Kabul etmek de yaralarımızı sararken daha güçlü kılacak bizi. Acıyı h...

Sana Bir Mektubum Var

Allah’ın selamı üzerine olsun kardeşim. Kardeşim diyorum çünkü Allah “ Bütün mü’minler kardeştir” buyuruyor.   Sen beni okurken, ben bu mektubu sana yazmanın mutluluğunu yaşıyor olacağım. Belki nasip olur bir yerde bir şekilde buluşuruz. Belki bu dünyada, belki de Rabb’imizin cennet bahçelerinden birinde inşallah... Ben de senin gibi küçük yüreğinde büyük sevinçler, özlemler, planlar, amaçlar büyüten biriyim. Ahir zamanın zamansızlığı içinde Allah rızası için koşturmaya gayret eden biri... İçime düşen bu dava közünden bahsetmek istedim sana. Dua ediyorum ki bu muhabbetim senin de içindeki ateşi alevlendirsin. İçimizdeki ateş hiç sönmesin. Kendi közümüzün bekçisi olalım daima.  Sana bu mektubumda çok sevdiğim, içimdeki koru üfleyen kişiden bahsetmek istedim. Belki sen de tanıyorsundur onu.  İlkokul, ortaokul ve liseyi birincilikle bitiren, bu süreçte dersleri ile birlikte millî, manevi kimliğini de geliştiren, dört yılda bile çok zorlukla bitirilebil...

Şuurlu Müslüman Olmak

Biz toprağından sökülen, kurumak üzere olan çiçeğin yerlere saçılan ve Allah’ın lütfuyla, toprağa kavuşan tohumları gibiyiz. Toprağından sökülmüş çiçekler gibi kültüründen koparılmış insanlarız biz. Rabb’imiz “Mü’minler, sakın mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler.” (Âl-i İmrân /28) derken biz bizden olmayanların yaşam tarzına imrenerek yaşıyor olduk. Kendi örf-âdetlerimizi güzelleştirmek, yaşatmak yerine ecnebi âdetlerini benimsiyor olduk! Sonra vay halimize! Sorun tam olarak bu! İnandığımız gibi yaşamadığımız için, yaşadığımız gibi inanmak istiyoruz.İman dilden yüreğe inmiyor maalesef! Sizinle birlikte kendime soruyorum.Müslümanlar olarak bizim rol modelimiz kim olmalı, kimin hayatını kendimize örnek almalıyız? Şu an yaşadığımız %99’unu Müslümanların oluşturduğu bu ülke tam da bu sebepten bu halde. Bu halde diye kastettiğim şeyleri hepiniz biliyorsunuz. TV’deki rezil gündüz kuşakları, birbirinden berbat diziler... Sosyal medya platformları, gençlerimizin yıkan...

Ruhlar Âleminden Aşinayız

Ruhlar Âleminden Aşinayız  Sevgiyi aramıza düşüren, bizlerin kalbini birbirine ısındıran Rabb’imizin bir ayeti ile başlamak istedim. " (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir." (Enfâl/63) Rabbimiz bizlere ruh eşlerimizle huzur vermiş, bizleri birbirimize deva kılmıştır. Bir çok ismi vardır bu huzurun. Bazen sıddık , bazen şems, bazen dost, yâr olur, yâren olur, yol olur, yoldaş olur. Bazen akran, bazen adaş, bazen arkadaş, bazen de sırlandığın sırdaş. İsmi değişse de hissettiğin duygu pek değişmez.  Yıllar geçmiş olsa da  içinize attığınız ama içinizden atmadığınız, bir tebessümle hatırladığınız,  bir dua ile uğurladığınız insanlar vardır. Zamanla görmek isteyip göremesen de, gitmek isteyip gidemesen de değişmeyen tek şey içinizdeki özlemdir. Mühim olan hissetmektir yüreğinde...

Zulme Uğrayan Tesettür

Tesettür üzerine yazmak geldi içimden ve bildiğimden ziyade, bilmediğim başka şeyler var mı diye araştırmak istedim! İnternete tesettür diye yazdığınızda ünlü ya da ünsüz birçok giyim markası çıkarken, asıl aradığım kavramla ilgili bir başlık bulamamak hiçte şaşırtmadı beni. Algı yönetimi ile ilgili okuduğum kitaptan sonra işte bu ( algı ) dedim kendi kendime...  Nur suresinde Rabbimiz “Mümin erkeklere ve kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar” derken devamında hanımlara “Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar.” derken gözleri haramdan sakınmakla başlayan tesettür ayeti nasılda  bakışları üzerine çekmek çabasına dönüştüğünü gördüm tesettür adı altında satılan kıyafetlerde!  Tesettürü moda haline getirenleri gördükçe, onun için yıllarca mücadele edenlerin, uğrunda hayallerinden  vazgeçmiş olmaların acısı daha da kamçılandı içimde. Seksenlerde çocuk olsa...

Tüketirken Tükeniyoruz...

Konsantre edilmiş hayatları tüketip, sindirme derdindeyiz artık… Ne uzun uzun okumalarımız, ne doya doya bakmalarımız, ne de sabırla sevmelerimiz var artık. Başlamadan biten bir yığın muhabbetin, savaşmadan kaybeden kahramanları olduk. Tenezzül etmez olduk bir başka dünyanın mutluluğu ile hallenmeye, ya da derdiyle dertlenmeye. Görme isteğinden ziyade, bakmadan galeriye yığılmış yüzlerce resim, rehberde simaları hatırlanmayan onlarca isim! Biriktirme hastalığının bulunmaz çaresizliği, birebir yaşadığımız çelişki. İhtiyaç olduğundan değil, alma hastalığına yakalanmanın sahipsiz reçetesi, dolanıyor elden ele. Ve kimse sahip çıkmıyor bu hale! Sayısını veya neye ihtiyacı olduğunu bilememek değil sorun; israfın boyutunun aşmışlığı, günden güne ilerliyor ve herkes tutumlu sanıyor kendini, bu alışveriş çılgınlığı içinde. Hayır! Bu ahir zaman hastalığından ziyade, ayaklarımızın altına kasıtlı döşenmiş israf tuzağı. Sefer tası gibi evleri saray yapma telaşı veya sadelik hissini yaka...

Selam olsun Şehitlere...

Ezgiler vardır hani dilimiz ile değil de içimizle söylediğimiz. Bize özümüzü anlatan,  sözümüzü hatırlatan ve yüreğimizi sızlatan ezgiler. Şu an o ezgilerden biri yankılanıyor içimde; “Kara gözlerinde mahmurca gülüş. Gayrı uyanılmaz uykunda mısın? Kanın cemre gibi toprağa düşmüş. Şehadet yolunun ufkunda mısın? Çizgilerle dolu ellerin yüzün. Otuzunda mısın kırkında mısın? Bizi yalnız koyup göğe süzüldün. Acın dayanılmaz farkında mısın?” Bu duyguyu bildiğinizi düşünüyorum. Bizim imanımızın ve inancımızın, temeli hak ve batıl savaşında “şahit ol ve şehadet nasip et Ya Rabbî.” dediğimiz işte tam olarak bu, Allah yolunda canını ortaya koymak. İslam davası uğruna kendisine bahşedilmiş en büyük nimetlerden biri olan hayatını ortaya koymak, Allah rızası için canından vazgeçmenin ötesinde daha büyük bir fedakârlık düşünülemez. Bu sebeple İslam’da şehitler oldukça müstesna bir yere sahip olup oldukça büyük faziletlere sahiptirler. Şehid olmak, şahid olmak kelimesi ...

Kalplerin Fethi...

Mekke’nin fethi; y ıllarca uyutulmaya çalışılan  ümmetin, unutturulmaya çalışılan manevi duruşun, geçmişini hatırlatmak için bir çağrısıdır. Özüne dönmenin, kendi kimliğini kaybedenlerin yolunu bulması için yakılan küçük bir çıra, bir kelebeğin kanat çırpışı, sonrasında yüreklerde kopacak olan fırtınaların başlanğıcıdır. Yıllarca ecnebi adetleri ile hipnoz edilen Müslüman milletin yüreğine serpilen bir avuç sudur. Bu unutulan manevi değerleri hatırlatma çağrısıdır. Allah rızası için yapılan  fetih şöleni, miladi takvimlerin yenileneceği zaman dilimine, şuurlu bir şekilde girmek için var gücümüzle silkelenmek, belki bir çocuğu bu bilinçle büyütüp, kendi kimliğini hatırlatma çabasıdır. Mekke’nin fethi demek batılın geleneklerine, kutlamalarına hayır demek, safını belli etmektir. Biz yıl başı kutlamıyoruz, fetih kutluyoruz. Bugün bizim için Mekke’nin Fethi. Biz Müslümanız elhamdülillah demek ve bunu bütün insanlığa göstermek için bir gayrettir. Mekke şehirlerin ana...

Bizim Çocukluğumuz

Biz yaşamı ıskalamadan büyüyen ve oynamayı bilen çocuklardık. Oyunlarımız vardı, her biri diğerinden daha eğlenceli. Saklambaç, körebe,  yakartop, beştaş, seksek, can, bilye, elim sende... Sokaklarımız dardı ama yürekleri geniş komşularımız vardı. Her şeye inat yaşama sevincimiz doldururdu sokakları. Kimsenin kimseye hava atma, caka satma çabası yoktu. Oyunlar kurulur, her gelen kabul edilir ebe diye isimlendirilirdi.  Dışlamak, oyun dışı kalmak yoktu!. Birlikte olmanın güzelliğini  birebir uygulamalı öğrendik. Hiç bıkmadan uçurtma yarışları yapardık, dar ve kaldırımsız yollarda. Pek uçamazdı uçurtmalarımız, her defasında elektrik direklerine takılıp kalırdı bakışlarımız arasında. Her şeye rağmen uçsuz bucaksız gökyüzü ile buluşturma hayalleri kuran çocuklardık biz. Yaşamak basitti o zamanlar ve olması gerektiği gibiydi. Yazın toz,  kışın kar , bahar da çamur olurdu sokaklarımızda. Balkonları süsleyen sardunyalar ilk baharın habercisiydi. Hiç...

Belki Eylül belkide Kasımdı...

Tam olarak tarihini hatırlayamadığım ama hatıralarım da yer alan bir anı... Güllerin son yapraklarını hüzünle yere bıraktığı, yeşilin sarıya çaldığı, biraz kırgın, biraz bitkin güz ayları... Belki Eylül belkide Kasımdı... Goncasına şahit olduğum, öbek öbek açan, mis kokular saçan o güllerin, her renginin ayrı tonları ve tomurcukları, vazgeçmişti açma sevdasından... Bağbozumu vaktinden daha hüzünlüydü, gül bozumu vakitleri... Kimileri sonbahar deyordu, kimileri güz, ben hüzün mevsimi diyordum! Benim her gün itinayla kuruyan yapraklarını kopardığım güllerin, o gün babam bakımını yapacak sanmıştım. Güllerle ilgilenmeyi çok severdi babam, hatta bana sevdiren de oydu. Babamın işi bittiginde ördüğüm son manzara hiçte tahmin ettiğim gibi değildi, kocaman gül ağacı küçücük bir kaç dal kalmıştı. Hayretimi, halimden  okumuştu babam "korkma ben onları budadım, seneye daha güçlü ve güzel olacaklar " demişti. Öldü güzelim güller dedim, kim  olsa bu kadar budanıp atılma...

Yola Yoldaş Gerek

"Samimiyet öyle bir dildir ki; kör de görür, sağır da duyar" diyor Cemil Meriç.  Öyledir samimiyet, tek bakışta,  tek duyuşta ve tek dokunuşta anlaşılır bir dili vardır. Acaba diye düşünmez insan, yanlış anlama ihtimalide yoktur, bilir karşısındakinin niyetini ve samimiyetini... Teslim olmaya giden yolun ilk sapağıdır niyet, diyor ya alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz “ameller niyetlere göredir". Önce Allah rızası için niyet edilir, başka bir ufka yol alır gönül  yelkeni...  Göz alabildiğine deryalar gibidir muhabbetler, sohbetler, kurulan arkadaşlıklar, dostluklar... Bir meltemde kahve içimlik, bir fırtınada sığınıp sohbetinde demlenmelik...  Kimi zaman soğuk kış aylarında yudumlanan salepten daha tatlı gelir tebessümü.  Gözyaşını omuzuna akıttığın da mendile gerek duymadığın, acaba demeden döktüğün içini toparlanacağını bildiğindir. Niyete göre boy verir yüreğe düşen tohum her defasında. Ortak zevkler, dertler, renkler ve daha faz...