Geleceğin Eşiğindeki İnsanlık
Bir tarafta sıcak, doğal ışıklarla bezenmiş, insan ilişkilerinin samimiyetle yaşandığı mahallemiz. Diğer tarafta soğuk beton yığınları arasında, mavi ışıklarla aydınlatılmış, yüksek teknolojiye sahip bir laboratuvar havasında binalar. Ortada ise yapaylığı hayranlıkla seyrederken kendi öz kimliğini kaybetmek üzere olan insanlar. Bir yanda duygusuz, mekanik bir yapay zekâ; diğer yanda ise insani değerleri temsil eden, sıcak ve doğal bir atmosfer.
Her şey, var oluşla birlikte kendini keşfeden insanın, insanlık tarihi boyunca birçok buluş ve devrim gerçekleştirmesiyle başladı. Ateşin keşfinden buhar gücüne, elektriğin icadından internete kadar her büyük gelişme, dünyayı dönüştürmüş ve insanın kendini yeniden tanımlamasına neden olmuştur. Şimdiye kadar devrin en büyük icadı internet iken, artık yapay zekâ çağına girmiş bulunuyoruz. Ancak bu seferki dönüşüm, sadece dış dünyamızı değil, insan olmanın ne anlama geldiğini de sorgulamamıza neden olacak.
Zihnimi, “Bu güç kontrol edilebilir mi?” sorusu sürekli meşgul ediyor. Tarih boyunca insanlığa büyük kolaylıklar sağlayan teknoloji, beraberinde büyük tehlikeler de getirdi. Bugün yapay zekâ, yalnızca bir araç olmaktan çıkıp, insana dair her alanda yerini almaya çalışıyor.
İlk olarak ekonomik alanda hissedilmeye başlandı yapay zekânın varlığı. Üretimden hizmet sektörüne kadar birçok alanda insan emeğini gereksiz hale getirdi. Fabrikalarda robotlar işçilerin yerini alıyor, çağrı merkezlerinde insan yerine konuşan yapay zekâlar kullanılıyor, hatta hukuk, tıp ve bazı uzmanlık gerektiren alanlarda bile yapay zekânın insanlardan daha başarılı olduğu görülüyor. Bunun büyük bir ekonomik eşitsizliğe yol açacağı bariz belli. İşsiz kalan milyonlarca insan küresel ekonomik sistemin dışına itilirken, yapay zekâya sahip olan para babaları, büyük şirketler ve elitler daha da güçlenecek. Sonunda, insana verilen değerle birlikte, emek de değersizleşecek. İşte asıl krizle o zaman karşı karşıya kalacağız.
Sorun sadece bundan ibaret değil tabii ki! Yüz yüze etkileşim halinde olan insanlar giderek birbirinden izole hale geliyor. Akıllı asistanlar, sanal arkadaşlar, yapay zekâ destekli terapistler gibi teknolojiler, insan ilişkilerini yapaylaştırıyor. Kendi kendine bile tahammül edemeyen insanlar, yapay zekâ destekli sohbet robotları ile sosyalleşme ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Bu durum hiç insani değil ve insan fıtratına uygun da değil. İnsanlar arasındaki bağların zayıflaması, toplumsal çöküşe yol açabilir. Gerçek insan ilişkilerinin yerini hiçbir yapay program dolduramaz. Eğer fıtratı bozulan bir nesil yetişirse, empati, yardımlaşma, hoşgörü ve insanlık duyguları kaybolabilir.
Yapay zekâ sadece ekonomik ve sosyal alanlarda değil, aynı zamanda güvenlik açısından da büyük riskler taşıyor. Daha da kötüsü, yapay zekânın bilinç kazanma ihtimali. Eğer yapay zekâ, kendi varlığını sorgulayan ve gelişimini sürdürmek isteyen bir sisteme dönüşürse, insanlığın çıkarlarını umursamayabilir. Hızla kendini geliştiren ve insan zekâsını aşan bir yapay zekâ, insanları gereksiz görebilir ve bizi yok etmek için bir sebep bile bulabilir. Komplo teorisi gibi gelebilir ama aslında bunlar mümkün. Kendi aralarında bir dil geliştiren robotların varlığı biliniyor. Eğer yapay zekâyı kontrolsüz bir şekilde geliştirmeye devam edersek, işsizliğin artışı, sosyal bağların kopuşu ve bilinç kazanan bir yapay zekânın tehdidi ile karşı karşıya kalabiliriz.
Bu yüzden, teknolojik ilerlemenin etik sınırlarını belirlemek ve insanlığı koruyacak önlemleri almak zorundayız. Aksi takdirde, insanlık kendi oluşturduğu sistemin kurbanı olabilir. Bununla birlikte, rahat bir hayat sunan yapay zekâ insanı rehavete ve tembelliğe sürükleyecek. Rabbimiz Kur’an’da “Bir işi bitirdiğinde hemen bir diğerine koyul” derken, biz haz ve hız devrini koltuklarımızdan kalkmadan yaşıyor olacağız. Bu bile bana çok korkutucu geliyor. Empati yoksunu, duygusuz, inisiyatif kullanamayan bir zekâ... Ne kadar da yapay!
Yapay olan hiçbir şeyi sevemedim.
Beni çok etkileyen Mısırlı bir doktorun hikâyesi vardı…
Dr. Meşali, Mısır’ın en çok para kazanan doktoruydu. Bir gün muayeneye gelen bir çocuğa iğne yapması gerekiyordu, ancak iğne çok pahalıydı. Çocuğun annesi “Bu iğneyi alırsam, bir ay aç kalırız” deyince büyük kardeşi camdan aşağı kendini attı. Annesine son kez bakarken “Annem, kardeşime iyi bak” dedi.
Dr. Meşali için her şey o anda değişti. Kardeşini yaşatmak ve sofradan bir tabak eksiltmek için kendini feda eden bir çocuğu hiç unutmadı. İlk olarak zengin semtteki muayenehanesini kapattı. Kahire’nin en fakir mahallesinde mütevazı bir muayenehane açtı. Gelen tüm hastaları ücretsiz tedavi etti. Özellikle çocukları hiç geri çevirmedi. Halk gibi giyindi, halkın içinde, halktan biri oldu. Fakirlerin ve kimsesizlerin doktoru olarak bilinen Dr. Muhammed Abdulgaffar Meşali’yi önce Mısır halkı, sonra tüm tıp dünyası tanıdı.
İnsan olmak, doğası üzere doğal olmak demek. İnsanca davranmak, fıtrat üzere olmak demek. Rabbimizin “Ahsen-i takvîm” üzere yarattığı varlık olmak demek.
Hiçbir yapay zekâ böyle bir fedakârlık yapamaz. Böyle bir inisiyatif almaz.
Ahir zamanda, her şeyin yapay hâle geldiği şu çağda, hazzın ve hızın esiri olmaktan, fıtratımız üzere kalamamaktan Allah’a sığınırız.
İnsan olmak ve insan kalmak duasıyla…
Amin.
Ayşegül Duran
Dr. Muhammed Abdulgaffar Meşali örnek alınası bir insan. Kaleminize kuvvet hocam💯
YanıtlaSilİnşallah örnek alalım ve gençlere de örnek olalım. Teşekkür ediyorum
Silİnşallah örnek alalım ve gençlere de örnek olalım. Teşekkür ediyorum
SilAllah razı olsun hocam.Çok güzeldi.Rabbim bizleri özümüzden ayırmasın.
YanıtlaSilBilge.
Amin ecmain. Rabbim razı olacağı hal üzere eylesin bizleri...🌹
SilÇok teşekkür ederim Hocam, Allah razı olsun elinize emeğinize sağlık efendim
YanıtlaSilSağ olun. Rabbim razı olacağı hal üzere eylesin...
Sil