Ana içeriğe atla

Tutunduğumuz Şeyler...

Öyle anlar var ki yılların tecrübesine bedel diye düşündüren...
Öyle haller var ki yaşamasan yarım kalacağını hissettiren...

Nasip denen şeyi, yaşadım bir kez daha...
Ne zamandır gözüme çarpan, bir çok öğrencime hediye ettiğim halde okumak nasip olmayan bir kitap vardı.
KÜÇÜK PRENS " Antoine de Saint- Exupéry.
Onu okudum dün akşam...

Buda öyle küçük bir el kitabı işte, daha önce okusaydım keşke dedirten...
İnsana bir çok kişisel gelişim kitabının vermediği mesajlar veren..

"Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir" işte bu paragrafı okuduğumda kendimi yargıladım, okumadığın bir kitabı başkalarına hediye etmek hiç hoş bir davranış değildi.
Çok kızdım kendime, görünüşüne aldandığım ve okumadığım  için kızdım!..

Sahi insan ilişkileri de öyle degilmi, ön yargılarla kaçırdığımız kim bilir kaç yürek vardır...
Bazı arkadaşlıklar, uzun uzun yıllarını alır, bazı dostluklar yürekten olur ve yıllara meydan okur...

Keske demeyi pek sevmem ama keşke diyorum daha önce, yıllar yıllar önce okusaydım...
Okuma aşkına daha önce tutulsaydım ,bütün kitapları okumuş olsaydım..

Simdi bir sır vereyim size;
İlk okuldayken her hafta sonu okumamız için bir kitap almamızı isterdi öğretmenimiz.
Ben her defasında aynı kitabı alırdım.
Öğretmenimiz anlat bakalım derse sırf anlatabilmek için..
Ve her hafta okurdum ,nerdeyse ezberlediğim o küçük hikaye kitabını.
Dua ederdim içimden o kitabı benden önce kimse almasın diye...
Ahh çocukluk!..
En değerli şeyleri anlamak zaman alıyor...

Hayatımda geç kaldığım şey sadece bu değil...
Okumanın telafisi olur belki ama, telafisi olmayacak geç kalmışlıkları ne yapmalı?
Boşa gecen günlerin, ayların ,yılların telafisi olmaz biliyorum...

"Ama gözler gerçeği görmez ki. Yüreğiyle aramalı insan.
Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir."diyor kitabın bir kısmında...
Aslında heba ettiğim zamanımdan, giden vakitler...
Hoş ama boş muhabbetler ...

İnsan önceliklerini doğru sıralamalı. Ozaman hem zamanın, hemde zaman ayırdığı insanın hakettiğini verir...
Aslında bu kendine verdiği değerdir...

Okuduklarını, yazdıklarını paylaşmalı değer verdiği insanlarla...
Okuyarak bulduğu küçük dünyaya dahil etmeli...

Okumamanın telafisi olur belki, zamanla okumayı sevdikçe...
Okumak için daha önce saatlerce boş vakit bulup okumazken, şimdi bu bir ihtiyaca dönüşüyor...
Nefes almak gibi...

Zaman geçiyor ve öyle ağırlaşıyor ki hayat, malûm bir taraftan omuzlarımızdaki yükler ve diğer taraftan sorumluluklar...
Ama okumak kendin için zamandan vakit ç/almak gibi...

"Gülüne harcadığın zamandır diyor küçük prens, onu bunca değerli kılan."
Zamanını neye harcıyorsan o değerli senin için ve o sana değer katan...

Böyle yaşamak belki nispeten telafi ediyor diye düşünüyorum heba ettigim zamanı...

Üç yıla bedel, üç günler vardır...
Yeterki o üç günün değerini bilmeli... 

Giden günleri geri getirmek mümkün değil ama bu günümüzü nereye gitmek istiyorsak, oraya götürelim...

Ayşegül'den...

Yorumlar

  1. Selamunaleykum hayırlı akşamlariniz olsun inşallah çok güzel yazıyorsun ALLAH gayretinizi artırsın inşallah yazılarını ilgi ve sevgi ile okuyorum saygılar sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Ne mutlu ,okuyup aktarabiliyorsunuz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

21.yüzyıl ve İmtihan

Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz bu imtihan sadece bu asrın meselesi değildir. Bu, hayrın ve şerrin, iyiyle kötünün mücadelesidir. Bu hak ve batılın çatışmasıdır. Müslüman, içinde yaşadığı dünyanın perişan ve derbeder halinin farkında olmalı ve bu durumun yol açtığı çıkmazların çözüm yollarını aramalı.  Bunun hak ve batıl savaşı olduğunu unutmamalı.  21. yüzyılda gücü elinde bulunduran emperyalizmin dünya üzerindeki haksızlıkları, ahlâksızlıkları, gaddarlıkları, zalimlikleri ve Müslümanların üzerindeki hesapları gözler önünde... Her devrin olduğu gibi bizim içinde bulunduğumuz bu devrin de imtihanı zor. Sınırda kılıçla kalkanla eşit şartlarda cenk etmek mi zor, sınırlar ötesinden bir düğme ile bir insanlığın yok olduğunu görmek mi? Hatta gözle görülmeyen bir mikroorganizmanın insanları yıllarca evinde hapsetmesi mi?  Öyle bir çağda, öyle imtihanlardan geçiyoruz ki... Karşı koymak için önce düşmanı tanımak gerekiyor. Tanımadan onunla savaşmak imkânsız. Ayette “Şu bana

Yaptığın Bir Şey Olsun!

Yaptığın bir şey olsun! Yaptığın bir şey... Adil olmak gibi… Haksızlık karşısında çelikten zırh, güçsüzün yanında sağlam bir kale, haklının yanında huzur veren bir dem ol mesela... Söylenmiş bütün sözlere inat, iyilik edersen iyilik bulursun. Bulamam sanma! Halik bilir ve bildirir. Bu balık suretinde olmasa da. Yaptığın bir şey olsun! Tevazu kanatlarını sermek gibi… Sadece annene, babana, evladına değil, tüm insanlara. Sen kanaati gözetip, mütevazı ol ki nefsinin başı yere eğilsin. “Ahmak çabalar iş olacağına varır” diyenler olsa da, iyilik adına bütün çabalamalar kalem kalem yazılıyor bil. Ve hepsi veresiye alınıyor, en az on katı ile ödenmek üzere. Yaptığın bir şey olsun! Doğru söylemek gibi... Doğru duymak, doğru görmek, doğru yaşamak hatta yaşatmak gibi. Dokuz köyden değil, bütün köylerden kovulmak pahasına! Varsın adına doğrucu Davut desinler! Yalan batağına düşmektense köysüz, kentsiz kal. Dilini eğip bükmektense, kolun kanadın kırılsın, yalan rüzgarlarında uçmak y

Filistin'den Mektup

Farklı coğrafyaların, farklı iklimlerin ve kültürlerin insanlarıyız. Sizin yüzünüzü okşayan rüzgar, esintisini dağların serinliğinden alıyor belki... Her sabah perdenizi büyük bir umutla aralıyor, güneşin sıcaklığını yüzünüzde hissediyorsunuz. Çocuklarınızı şefkatle öperek uyandırıyor. Eşinizi işe dualarla uğurluyor ve muhabbetini sevdiğiniz kişilerle kahve yudumluyor, sonra gündelik telaşlara dalıyorsunuz. Kaygılarınızı, tasalarınızı, arzularınızı umutlarınıza sarıyor ve geleceğe dair hayaller kuruyorsunuz. Evinize, arabanıza, komşuluk ilişkilerinize itana gösteriyor, sofranızı en güzel yemeklerle donatmaktan zevk alıyorsunuz. Bir telaş içerisinde geçiyor hayatınız, değil mi? Günler su gibi akıp gidiyor. En sevdiğiniz baş örtüsünü en sevdiğiniz çantanızla kombin yapıyorsunuz. En sevdiğiniz futbol takımının formasını alıyor, maçlarını kaçırmıyorsunuz. Ne güzel, sizin adınıza ben bundan mutlu oldum. Umarım bunca nimetin şükrünü eda edebilirsiniz. Ve umarım bu alı