Ana içeriğe atla

Filistin'den Mektup


Farklı coğrafyaların, farklı iklimlerin ve kültürlerin insanlarıyız.
Sizin yüzünüzü okşayan rüzgar, esintisini dağların serinliğinden alıyor belki...
Her sabah perdenizi büyük bir umutla aralıyor, güneşin sıcaklığını yüzünüzde hissediyorsunuz. Çocuklarınızı şefkatle öperek uyandırıyor. Eşinizi işe dualarla uğurluyor ve muhabbetini sevdiğiniz kişilerle kahve yudumluyor, sonra gündelik telaşlara dalıyorsunuz.
Kaygılarınızı, tasalarınızı, arzularınızı umutlarınıza sarıyor ve geleceğe dair hayaller kuruyorsunuz.
Evinize, arabanıza, komşuluk ilişkilerinize itana gösteriyor, sofranızı en güzel yemeklerle donatmaktan zevk alıyorsunuz.
Bir telaş içerisinde geçiyor hayatınız, değil mi? Günler su gibi akıp gidiyor.
En sevdiğiniz baş örtüsünü en sevdiğiniz çantanızla kombin yapıyorsunuz. En sevdiğiniz futbol takımının formasını alıyor, maçlarını kaçırmıyorsunuz.
Ne güzel, sizin adınıza ben bundan mutlu oldum. Umarım bunca nimetin şükrünü eda edebilirsiniz. Ve umarım bu alıştığınız hayat size sıradan ve sıkıcı gelmez.
Çünkü rehavet, rahatlığın getirdiği en büyük zafiyettir insana. Dertsiz, tasasız, umursamaz olma isteği, insani duyguları kemirip tüketen bir hastalıktır. Size sıradan gelen hayatın hayalini kuran coğrafyaların insanlarıyız biz.
Farklı coğrafyalardayız evet, sizin sınırlarınızın üç tarafı denizlerle çevrili, bizim sınırlarımızın dört tarafı zalimlerle. Sizin yüzünüzü okşayan rüzgar, bizim bomba yıkıntılarının sıcaklığı ile çarpıyor yüzümüze... Her sabah korkuyla açıyor ve açacak bir penceremiz varsa şükrediyoruz. Gördüğümüz manzara her defasında yakıcı ve yıkıcı oluyor. Zalim İsrail’in zulmünün çığlıkları sokaklarımızda yankılanıyor gün boyu.
Savaşın içine doğmuş, esaretin bedelini yaşayarak ödeyen ve özgürlük hayallerine tutunan insanlarız biz. Güneşten önce mermi ışıkları aydınlatıyor sabahlarımızı. Annelerimiz öperek uyandıramıyor bizi... Ya bir mermi sesine uyanıyoruz ya da çığlıklar eşliğinde sarsıntıya. Yıllardır yarına dair umutlarımız bombalanıyor. Çocukluklarımız daha zor şartlara doğuyor. Zalimin zulmü her geçen gün daha da artıyor.
Hepimizin kaybettiğimiz yakınlarımızın özlüyoruz ve her özlediğimizde yarına dair umutlarımıza sarılıyoruz.
Tekbirler getiriyoruz ve dualarla anıyoruz. Bir Muhammed Durra şehit oluyor, yüzlerce İbrahim doğuyor. Bizim ölülerimiz yok, şehitlerimiz var diyoruz.
Şiddeti artan zulmü ve bu zulüm karşısında sessiz kalan ümmeti Allah’a şikayet ediyoruz. Sizin orda su gibi akıp giden zaman, bizim yüreğimize mıh gibi oturuyor. Kucağındaki yavrusunu toprakla paylaşmak istemiyor çoğu anne. Karısını teselli edecek bir söz bulamıyor, yüreği evlat acısı ile yanan baba. Melek olarak dünyaya gelen kundaktaki bebeğini melek olarak gönderiyor asıl sahibine...
Kaderi, savaşın içine doğan çocuklarız biz. Her şeye rağmen direnmekten ve inanmaktan vazgeçmeyeceğiz. Bu zulüm bitsin diye gerekirse öleceğiz. Sizin yaşadığınız hayatın özlemi ve özgürlüğü için direniyoruz. Özgür olduğumuzda ne işkence, ne cop, ne bomba ne de açlık olacak. Biz de annelerimizin şefkatli öpücükleri ile uyanacağız. Kolu bacağı kopmayacak kardeşlerimizin. Hiç bir baba kundakla gömmeyecek süt kokan yavrusunu. Cennetten bir yurt olacak benim de Filistin’im, Kudüs’üm, Mescidi Aksa’m...
Etrafı zalimlerle işgal edilmiş ve gittikçe daha da küçülen sınırlar içinde yaşatmam için ölüyoruz. Bazen merhametsiz İsrail askerlerinden, bazen mermilerinden kaçmaca oynatıyoruz çocuklarımıza. Biz onlara ne yaptık, bizi neden öldürmek istiyor sorusunun cevabını biz de bilmiyoruz. Silahlara, tanklara, sopalarla, taşlarla karşılık veriyoruz ancak. Tutuklanan kardeşlerimizden bir daha haber alamıyoruz. Şehadete tebessümle yürüyen kardeşlerimiz, cennet umudumuzu artırıyor. Cennette zalimler ve işkenceleri olmayacak ve orada kimsenin çocukları, anneleri, babaları mermilerle ölmeyecek. Üzerlerine bomba yağmayacak ve herkes sevdiği ile birlikte olacak.
Yaşarken de, ölürken de söyleyeceğimi söz; tekbirlerle birlikte... Yaşasın Kudüs, yaşasın Filistin, yaşasın Mescidi Aksa.
Biz sizinle aynı coğrafyada değiliz, aynı imtihandan geçmiyoruz ama yaşadığımız dertleri paylaşmak istiyoruz. Hepimiz bir olan Allah’a inanıyoruz. Ve siz, biz kardeşimizsiniz. Bizim imtihanımdan sizin de haberiniz olsun diye yazdım. Duyun feryadımızı ve duyurun.
Renksiz dünyamızı renklendirecek, umudumu yeşertecek dualarımıza amin deyin.
Şahit olun, özgür bir Filistin, özgür bir Kudüs, özgür Mescidi Aksa için yaşayacağız, yaşatacağız ve öleceğiz.

Ayşegül'den...

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Yeryüzünde zulme uğrayan tüm toplum ve milletler için duacıyız.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Zalimler için alevlensin cehennem

      Sil
  2. Şahit olun, özgür bir Filistin, özgür bir Kudüs, özgür Mescidi Aksa için yaşayacağız, yaşatacağız ve öleceğiz. 🤲

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşayacağız, yaşatacağız ve öleceğiz. İnşallah. Teşekkür ederim

      Sil
  3. "Çünkü rehavet, rahatlığın getirdiği en büyük zafiyettir insana. Dertsiz, tasasız, umursamaz olma isteği, insani duyguları kemirip tüketen bir hastalıktır." Buna tüm kalbimle katılıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 👏👏👏

      Sil
    2. Kesinlikle öyle düşünüyorum. Teşekkür ederim katkılarınız için.

      Sil
  4. Rabbim Filistin li kardeşlerimizin bilinç ve imanlı duruşunu bizlere de nasip etsin .cok güzel bir yazıydı .Allah razı olsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin. Amin. Amin. Ben çok samimi buluyorum. Rabbim onları korusun. Teşekkür ederim yorum ve dua için.

      Sil
  5. Çok güzel 😭

    YanıtlaSil
  6. Allah razı olsun bu duyguları nasip eden Rabbimin bir nasibi herkes yazamaz yazan yüreğe dokunamaz böyle gözlerden yaş süzülerek okutmak Rabbimin ikramı maşallah

    YanıtlaSil
  7. Estağfirullah. Yazandan daha güzel okuyanın yüreği ki gözlerinden yaş gelmiş. Dua eder dua beklerim. Aynı hassasiyeti paylaşmak da nasip elhamdülillah.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

21.yüzyıl ve İmtihan

Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz bu imtihan sadece bu asrın meselesi değildir. Bu, hayrın ve şerrin, iyiyle kötünün mücadelesidir. Bu hak ve batılın çatışmasıdır. Müslüman, içinde yaşadığı dünyanın perişan ve derbeder halinin farkında olmalı ve bu durumun yol açtığı çıkmazların çözüm yollarını aramalı.  Bunun hak ve batıl savaşı olduğunu unutmamalı.  21. yüzyılda gücü elinde bulunduran emperyalizmin dünya üzerindeki haksızlıkları, ahlâksızlıkları, gaddarlıkları, zalimlikleri ve Müslümanların üzerindeki hesapları gözler önünde... Her devrin olduğu gibi bizim içinde bulunduğumuz bu devrin de imtihanı zor. Sınırda kılıçla kalkanla eşit şartlarda cenk etmek mi zor, sınırlar ötesinden bir düğme ile bir insanlığın yok olduğunu görmek mi? Hatta gözle görülmeyen bir mikroorganizmanın insanları yıllarca evinde hapsetmesi mi?  Öyle bir çağda, öyle imtihanlardan geçiyoruz ki... Karşı koymak için önce düşmanı tanımak gerekiyor. Tanımadan onunla savaşmak imkânsız. Ayette “Şu bana

Yaptığın Bir Şey Olsun!

Yaptığın bir şey olsun! Yaptığın bir şey... Adil olmak gibi… Haksızlık karşısında çelikten zırh, güçsüzün yanında sağlam bir kale, haklının yanında huzur veren bir dem ol mesela... Söylenmiş bütün sözlere inat, iyilik edersen iyilik bulursun. Bulamam sanma! Halik bilir ve bildirir. Bu balık suretinde olmasa da. Yaptığın bir şey olsun! Tevazu kanatlarını sermek gibi… Sadece annene, babana, evladına değil, tüm insanlara. Sen kanaati gözetip, mütevazı ol ki nefsinin başı yere eğilsin. “Ahmak çabalar iş olacağına varır” diyenler olsa da, iyilik adına bütün çabalamalar kalem kalem yazılıyor bil. Ve hepsi veresiye alınıyor, en az on katı ile ödenmek üzere. Yaptığın bir şey olsun! Doğru söylemek gibi... Doğru duymak, doğru görmek, doğru yaşamak hatta yaşatmak gibi. Dokuz köyden değil, bütün köylerden kovulmak pahasına! Varsın adına doğrucu Davut desinler! Yalan batağına düşmektense köysüz, kentsiz kal. Dilini eğip bükmektense, kolun kanadın kırılsın, yalan rüzgarlarında uçmak y