Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Akran Zorbalığı

Hayatımızda var olan yanlışların içimizde uyandırdığı huzursuzluktan sonra bir çözüm yolu arıyoruz. Sorunumuzu fark edip kabul ettiğimizde de kendi iç dünyamız ile yüzleşmeye başlıyoruz. En azından ben öyle yapıyorum :) Kendimle birlikte size de sormak istiyorum, hayatımızda yaşadığımız, içimizde huzursuz olmamıza sebep olan nedenler nelerdir hiç düşündünüz mü? Bir çok olumlu ya da olumsuz davranışa maruz kaldığımız ve son zamanlarda artan akran zorbalığı da yadsınamaz bir gerçek. Her çağda olan ama günümüzde bariz bir şekilde artan akran zorbalığının sebepleri, çözüm yolları benim uzmanlık alanım değil. Ama biliyorum ki bunun yaşı yok inanın, ilkokulda da var, üniversitede de, hatta iş hayatında da. Ben bunu, kişisel gelişimini tamamlamamış insanların kendini ifade edememe biçimi diye tanımlıyorum.  Karakter oluşumunda, yaşadığı olumsuzlukların kendinde ciddi  sorun oluşturduğunu kabul eden kişi, çözüm üretiyor.  Yaşanan her problem kaçınılmaz bir şekilde...

İmtihanın Büyüklüğü İmanımızı Artırır İnşallah

Bu ayki yazımda ülkemin farklı güzelliklerinden bahsetmeyi çok isterdim ama içim paramparça maalesef. Üst üste iki depremi de yaşamış biri olarak yazıyorum size. O an yaşadığım tam olarak çaresizlikti. Ne yaşadığımı, canımın nasıl yandığını anlatmam mümkün değil. Çaresizlik, olmak istediğim yerde olamamaktı, yapmak istediğini yapamamaktı, elimden herhangi bir şeyin gelmemesiydi. Şimdi öyle bir ağlamak geliyor ki içimden, şöyle kimsenin görmediği ıssız bir dağ ardına gitsem ya da bir enkaz altına girsem hıçkıra hıçkıra döksem içimde biriken acıyı, öfkeyi, çaresizliği ama kimse görmese beni… İsyan etmeden ağlasam uzun uzun. Yüreğimin yangınını gözyaşlarımla söndürebilsem. Ağlamaktan utanmıyorum tabi ki, ağlayamamaktan, ağlamamaktan utanıyorum. Ağlamalı, anlamalı ve kabul etmeliyiz yaşadığımız imtihanın ne kadar büyük olduğunu. İmtihanda olduğumuzu bilmek, acımızı daha çabuk kabul etmemizi sağlayacak. Kabul etmek de yaralarımızı sararken daha güçlü kılacak bizi. Acıyı h...

Sana Bir Mektubum Var

Allah’ın selamı üzerine olsun kardeşim. Kardeşim diyorum çünkü Allah “ Bütün mü’minler kardeştir” buyuruyor.   Sen beni okurken, ben bu mektubu sana yazmanın mutluluğunu yaşıyor olacağım. Belki nasip olur bir yerde bir şekilde buluşuruz. Belki bu dünyada, belki de Rabb’imizin cennet bahçelerinden birinde inşallah... Ben de senin gibi küçük yüreğinde büyük sevinçler, özlemler, planlar, amaçlar büyüten biriyim. Ahir zamanın zamansızlığı içinde Allah rızası için koşturmaya gayret eden biri... İçime düşen bu dava közünden bahsetmek istedim sana. Dua ediyorum ki bu muhabbetim senin de içindeki ateşi alevlendirsin. İçimizdeki ateş hiç sönmesin. Kendi közümüzün bekçisi olalım daima.  Sana bu mektubumda çok sevdiğim, içimdeki koru üfleyen kişiden bahsetmek istedim. Belki sen de tanıyorsundur onu.  İlkokul, ortaokul ve liseyi birincilikle bitiren, bu süreçte dersleri ile birlikte millî, manevi kimliğini de geliştiren, dört yılda bile çok zorlukla bitirilebil...

Şuurlu Müslüman Olmak

Biz toprağından sökülen, kurumak üzere olan çiçeğin yerlere saçılan ve Allah’ın lütfuyla, toprağa kavuşan tohumları gibiyiz. Toprağından sökülmüş çiçekler gibi kültüründen koparılmış insanlarız biz. Rabb’imiz “Mü’minler, sakın mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler.” (Âl-i İmrân /28) derken biz bizden olmayanların yaşam tarzına imrenerek yaşıyor olduk. Kendi örf-âdetlerimizi güzelleştirmek, yaşatmak yerine ecnebi âdetlerini benimsiyor olduk! Sonra vay halimize! Sorun tam olarak bu! İnandığımız gibi yaşamadığımız için, yaşadığımız gibi inanmak istiyoruz.İman dilden yüreğe inmiyor maalesef! Sizinle birlikte kendime soruyorum.Müslümanlar olarak bizim rol modelimiz kim olmalı, kimin hayatını kendimize örnek almalıyız? Şu an yaşadığımız %99’unu Müslümanların oluşturduğu bu ülke tam da bu sebepten bu halde. Bu halde diye kastettiğim şeyleri hepiniz biliyorsunuz. TV’deki rezil gündüz kuşakları, birbirinden berbat diziler... Sosyal medya platformları, gençlerimizin yıkan...

Bir Yolcunun Hikayesi

Bu bir yolcunun hikâyesidir. Bir yol ki kulağına okunan ezanla başlayan. Sela ile yeni bir başlangıca ulaşan. Bu bizi kendimize getiren ve O'na götüren bir yolculuk. Yürüdüğümüz, koştuğumuz  yorulduğumuz bir yol. Bir var olma telaşı, rızayı kazanma uğraşı. Bundan daha güzel bir şey yoktur bu sürgün dünyada, bir amaçla bir yolda yorulmak, yüreğinle o yola, o amaca yoldaş olmak, dua olmak, güzelliklere sebep olmak. Var olmak! Ben buradayım, bunun için yaratıldım diyebilmek, bu idrakte olmak. Rabbi’nin katında değer bulmanın gayretinde olmak. Dualarımız  kendimizi bulmadaki ilahi gücümüzdür. Dua müminin sığınağı, dayanağı ve en değerli korunağıdır. “Rasûlüm! De ki: Eğer kulluğunuz ve yakarmanız olmasa Rabb’im size ne diye değer versin ki?” (Furkan/77) Kendi değerinin farkına varmak ve değerini görmek için neden yaratıldığını sormak, sorgulamak...  Kimi, neden, ne için razı edeceğini bilmek. Yaratıldığı o “ahsenitakvim” üzere kalmak. Allah’ın övgüsüne kavuşmak, ra...

Ruhlar Âleminden Aşinayız

Ruhlar Âleminden Aşinayız  Sevgiyi aramıza düşüren, bizlerin kalbini birbirine ısındıran Rabb’imizin bir ayeti ile başlamak istedim. " (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir." (Enfâl/63) Rabbimiz bizlere ruh eşlerimizle huzur vermiş, bizleri birbirimize deva kılmıştır. Bir çok ismi vardır bu huzurun. Bazen sıddık , bazen şems, bazen dost, yâr olur, yâren olur, yol olur, yoldaş olur. Bazen akran, bazen adaş, bazen arkadaş, bazen de sırlandığın sırdaş. İsmi değişse de hissettiğin duygu pek değişmez.  Yıllar geçmiş olsa da  içinize attığınız ama içinizden atmadığınız, bir tebessümle hatırladığınız,  bir dua ile uğurladığınız insanlar vardır. Zamanla görmek isteyip göremesen de, gitmek isteyip gidemesen de değişmeyen tek şey içinizdeki özlemdir. Mühim olan hissetmektir yüreğinde...

Zulme Uğrayan Tesettür

Tesettür üzerine yazmak geldi içimden ve bildiğimden ziyade, bilmediğim başka şeyler var mı diye araştırmak istedim! İnternete tesettür diye yazdığınızda ünlü ya da ünsüz birçok giyim markası çıkarken, asıl aradığım kavramla ilgili bir başlık bulamamak hiçte şaşırtmadı beni. Algı yönetimi ile ilgili okuduğum kitaptan sonra işte bu ( algı ) dedim kendi kendime...  Nur suresinde Rabbimiz “Mümin erkeklere ve kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar” derken devamında hanımlara “Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar.” derken gözleri haramdan sakınmakla başlayan tesettür ayeti nasılda  bakışları üzerine çekmek çabasına dönüştüğünü gördüm tesettür adı altında satılan kıyafetlerde!  Tesettürü moda haline getirenleri gördükçe, onun için yıllarca mücadele edenlerin, uğrunda hayallerinden  vazgeçmiş olmaların acısı daha da kamçılandı içimde. Seksenlerde çocuk olsa...

Tüketirken Tükeniyoruz...

Konsantre edilmiş hayatları tüketip, sindirme derdindeyiz artık… Ne uzun uzun okumalarımız, ne doya doya bakmalarımız, ne de sabırla sevmelerimiz var artık. Başlamadan biten bir yığın muhabbetin, savaşmadan kaybeden kahramanları olduk. Tenezzül etmez olduk bir başka dünyanın mutluluğu ile hallenmeye, ya da derdiyle dertlenmeye. Görme isteğinden ziyade, bakmadan galeriye yığılmış yüzlerce resim, rehberde simaları hatırlanmayan onlarca isim! Biriktirme hastalığının bulunmaz çaresizliği, birebir yaşadığımız çelişki. İhtiyaç olduğundan değil, alma hastalığına yakalanmanın sahipsiz reçetesi, dolanıyor elden ele. Ve kimse sahip çıkmıyor bu hale! Sayısını veya neye ihtiyacı olduğunu bilememek değil sorun; israfın boyutunun aşmışlığı, günden güne ilerliyor ve herkes tutumlu sanıyor kendini, bu alışveriş çılgınlığı içinde. Hayır! Bu ahir zaman hastalığından ziyade, ayaklarımızın altına kasıtlı döşenmiş israf tuzağı. Sefer tası gibi evleri saray yapma telaşı veya sadelik hissini yaka...

Yaşamak ve Yaş almak...

... ... Başladığımız ama bitiremediğimiz ne çok şey var değil mi? Kitaplar, yazmak için tarih attığımız günlükler, sıkı bir dostluk olacak hevesiyle başlayan muhabbetler...  Kanefçeler, etaminler, örgüler, düğüm olmuş yığınla yapılmayı bekleyen işler. Ve izler, penceremizin pervazına konmuş küçük kuş izleri ve  duymadığımız sesleri! Açmasını beklediğimiz menekşeler, sardunyalar, sulamayı unuttuğumuz kakdüsler, petunyalar... Ay ışığında hatırlamaya çalıştığımız yüzler! Asla ayrılmayız dediğimiz ama aylardır sesini duymadığınız, özler ve silinmesini istemediğimiz izler... Bitmesini istediğimiz ama bir türlü başlayamadığımızda onlarca şey... Evet bu zaman belki de o zaman!. Bir bakmışız sabah olmuş, ne uykuya kanmışız ne de yorgunluğumuzu atmışız.  Sonra akşam olmuş, aklımızda onlarca iş olmasına rağmen bir tanesini bile yapmamışız. Lades olmuşuz, bizi bize unutturup, akıp giden zamana! En çokta unuttuğumuz kendimiz oluyoruz bu hengamede. Ve asıl yapmamı...

Selam olsun Şehitlere...

Ezgiler vardır hani dilimiz ile değil de içimizle söylediğimiz. Bize özümüzü anlatan,  sözümüzü hatırlatan ve yüreğimizi sızlatan ezgiler. Şu an o ezgilerden biri yankılanıyor içimde; “Kara gözlerinde mahmurca gülüş. Gayrı uyanılmaz uykunda mısın? Kanın cemre gibi toprağa düşmüş. Şehadet yolunun ufkunda mısın? Çizgilerle dolu ellerin yüzün. Otuzunda mısın kırkında mısın? Bizi yalnız koyup göğe süzüldün. Acın dayanılmaz farkında mısın?” Bu duyguyu bildiğinizi düşünüyorum. Bizim imanımızın ve inancımızın, temeli hak ve batıl savaşında “şahit ol ve şehadet nasip et Ya Rabbî.” dediğimiz işte tam olarak bu, Allah yolunda canını ortaya koymak. İslam davası uğruna kendisine bahşedilmiş en büyük nimetlerden biri olan hayatını ortaya koymak, Allah rızası için canından vazgeçmenin ötesinde daha büyük bir fedakârlık düşünülemez. Bu sebeple İslam’da şehitler oldukça müstesna bir yere sahip olup oldukça büyük faziletlere sahiptirler. Şehid olmak, şahid olmak kelimesi ...