Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bir Dönüm Noktası

İnsanın hayatında dönüm noktaları vardır, bilirsiniz. Bu dönüm noktaları bazen o an hissedilir, bazen hayatına yön vermiştir ama yıllar sonra hissedersin. İşte benim hayatımdaki ilk dönüm noktalarından birini yıllar sonra hissetmiş olmamın mutluluğunu buruk da olsa yaşıyorum.  Sanırım 9-10 yaşlarındaydım. O yıl ramazan ayı yaz mevsimine denk gelmişti ve ben, önceki yılları tam hatırlayamasam da, o yıl ramazan ayının tamamında oruç tutmuştum. Hatta tüm teravih namazlarını kılmış ve Kur›an hatmini anneannemle birlikte tamamlamıştım. Allah rahmet etsin, anneannemin bizde emeği çoktur. Ona dair güzel anılar hatırlıyorum. Neredeyse her gece kalkar, salonumuzu aydınlatan sokak lambasının camdan sızan ışığında namaz kılardı. Sessiz ama duyulacak şekilde af diler, dua ederdi.  O yaz anneannemle teravihe ve mukabeleye beraber gidiyorduk. Yürürken zorlandığı için beni baston olarak kullanıyordu sanırım. O zamanlar Kur›an okumayı bilmiyordum ama dinlemenin de okumak kadar sev...

Sevdiklerim Ve Sevmediklerim.

Uzun süren sohbetleri severim. Yaşça büyük olanların yaşanmış hayat hikayelerini dinlemeyi de... İnsanların derdi ile dertlenenleri severim, bir konuyu kafaya takanları, sorunlara çözüm arayanları, sabahları erken kalkanları ve kalkmayı severim. Vapur sesine katlanırım martıların rüzgâra karşı ahenkle kanat çırpmasını izlemek için.  Çayı çok severim, kahveyi sevenleri de severim, özellikle muhabbeti kırk yıla yayan insanları... Sohbet halkalarını severim, derdi insan olan cemiyetleri. Allah rızası için koşturanları, hatim öncesi tövbeyi, sonrasındaki duaları... Vatanımı, bayrağımı, derdi vatan olan insanları... Sevdiğim şiirler vardır ne zaman ve nasıl ezberlediğimi bilmediğim, gönlümden geçen şiirler; “mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü” olduğunu anlatan. “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı” diye haykıran, şairleri de severim. Severim başkası için ağlayabilen insanları... Kendi küçük dünyasının kabuklarını kırmış, Hz...

21.yüzyıl ve İmtihan

Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz bu imtihan sadece bu asrın meselesi değildir. Bu, hayrın ve şerrin, iyiyle kötünün mücadelesidir. Bu hak ve batılın çatışmasıdır. Müslüman, içinde yaşadığı dünyanın perişan ve derbeder halinin farkında olmalı ve bu durumun yol açtığı çıkmazların çözüm yollarını aramalı.  Bunun hak ve batıl savaşı olduğunu unutmamalı.  21. yüzyılda gücü elinde bulunduran emperyalizmin dünya üzerindeki haksızlıkları, ahlâksızlıkları, gaddarlıkları, zalimlikleri ve Müslümanların üzerindeki hesapları gözler önünde... Her devrin olduğu gibi bizim içinde bulunduğumuz bu devrin de imtihanı zor. Sınırda kılıçla kalkanla eşit şartlarda cenk etmek mi zor, sınırlar ötesinden bir düğme ile bir insanlığın yok olduğunu görmek mi? Hatta gözle görülmeyen bir mikroorganizmanın insanları yıllarca evinde hapsetmesi mi?  Öyle bir çağda, öyle imtihanlardan geçiyoruz ki... Karşı koymak için önce düşmanı tanımak gerekiyor. Tanımadan onunla savaşmak imkânsız. Ay...

Öğreten Öğretmen Olmak

 “Büyüyünce ne olmak istersin?”sorusuna büyüdüğümde verdiğim cevap yine aynı: Öğreten olmak istiyorum. Bu isteği yüreğime düşüren kişilerden bahsetmek istedim bu yazımda sizlere. Küçük yerin büyük insanlarından, hatta benim küçük dünyamın büyülü insanlarından. Hani gördüğünüzde gayriihtiyari yüzünüze bir tebessüm yayılır ya,  huzur denildiğinde, güven denildiğinde aklınıza gelen isimler vardır ya hani… Hayatınızda bulunduğu süreden ziyade, hayatınıza kattığı güzellikler yaşadığınız sürece devam eder ya hani… İşte o insanlara denk geldiğimde, büyük denmeyecek kadar küçüktüm. Ortaokul yıllarında ilçedeki okulumuza biri din kültürü ve ahlâk bilgisi, biri tarih öğretmeni olan karı koca, iki güzel insan atanmıştı. Onlar için belki bir sürgün göreviydi burası ama bizim için yüreğimize yakılan nevruz ateşiydi. Eğitimcilerin; bir insanın şekillenmesinde, donanımlı olmasında, karakterinin oluşmasında ailesi kadar önemli bir rol oynadığına birebir şahit olmuştum. Öğre...

Ne İmtihanlardan Geçtik

Hiç bitmeyecek zannettiğimiz imtihanlardan geçtik ve kim bilir daha ne imtihanlardan geçeceğiz! Çok yorulduğumuz da oldu, çok bunaldığımız da. Uykuya hasret gözlerle sabahladığımız da çok oldu. Kimse kimsenin ne yaşadığını tam anlamıyla bilemez, bilmesin de zaten. Sadece bilmediğini bilerek yaklaşsın. İnsanların yaşamları ve imtihanları hakkında ahkâm kesip niyet okumayı bıraksınlar istiyor insan.  Kalpleriyle bakanlar müstesna ama! Onlar nefesin kesildiğinde görürler, dua koyarlar avuç içine ve sımsıkı sarılırlar. Öyle bir sarılmak ki tüm hüzünlerin parmak uçlarından akıp gittiğini hissedersin. Bir de görmeyenler, bakmayanlar vardır. Bakmazlar, bakmak onların da kalbini yoracaktır çünkü; kolay olanı seçerler ve kendi dünyalarında kendi küçük dertlerini büyütmek için dönüp giderler. Oysa bir tecrübe, yaşanmadan paylaşılarak tecrübe edilebilir. Tecrübe etmek için her şeyi yaşamalı değil. İnsan, insanın hem derdi hem devası... Hiç bitmeyecek zannettiğimiz imtihanlardan ge...

Her Zorlukla Beraber Bir Kolaylık Vardır

 Kişisel gelişimimize kaktı yapan en büyük etkenlerden biri de hayat yolculuğumuzda yaşadığımız zorluklar ve bu zorluklardan aldığımız derslerdir. Zorluklar, bizi düşünmeye, sorgulamaya ve onarıcı çözümler bulmaya teşvik eder. Bir sorunla karşılaştığımızda, bu durum bize dayanıklılık kazandırır ve karakterimizi güçlendirir. Ayrıca zorluklar sayesinde kendi sınırlarımızı keşfederiz. Bu sayede hayal bile edemeyeceğimiz potansiyelimizi ortaya çıkarabiliriz. “Bir derdim var, bin dermana değişmem” sözü, yaşadığımız sıkıntıların, bizim için ne kadar değerli olduğunu ifade eder. Zorluklar, bizi daha güçlü kılar ve hayatta kalma içgüdümüzü etkiler. Sıkıntılar karşısında baş edebilme becerimizi güçlendirir. Zıddı olan rahatlık ise, çoğu zaman insanı tembelleştirir ve onun kişisel gelişimini engeller. Zorluklarla yüzleşmek, gelişimimizin temel yapı taşlarından biridir. Her bir mücadele, bize yeni dersler öğretir ve sınırlarımızı zorlamamıza vesile olur. Hayat boyunca karşımıza çı...

Şehadet Nasip Eyle Ya Rab

Bizim imanımızın ve inancımızın temeli, hak ve batıl savaşında “ Şahit ol ve şehadet nasip et Ya Rabbî.” diyerek hak yolunda, Allah için canını ortaya koymaktır. Şehid olmak, şahid olmak kelimesi sözlükte “bir olaya şahit olmak, tanıklık etmek” manasına gelmektedir. Şehidin Arapça’daki çoğulu şühedadır. İslam davası uğruna kendisine bahşedilmiş en büyük nimetlerden biri olan hayatını ortaya koymak, Allah rızası için canından vazgeçmenin ötesinde daha büyük bir fedakârlık düşünemiyorum. Bu sebeple dinimizde şehadet oldukça müstesna bir yere sahiptir.  Ne mutlu o şehitlere! Ne mutlu şehadeti yudumlayan cennetle müjdelenen o kullara! Ki onlar ölmüyor. Rabbimiz ayetinde ; “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Aksine onlar diridirler ve Rableri yanında rızıklanmaktadırlar.” “Yine onlar, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine olan büyük lütfu ve ihsânıyla sevindikleri gibi, ayrıca Allah’ın, mü’minlerin mükâfatını zâyi etmeyeceği yolundaki va‘dinden dolayı da büyük bir sevinç...

Sen Yoksan Bir Eksiğiz

Sekiz yıl kadar önceydi. Çocuklarımın yaz tatilini en verimli şekilde geçirmesini istiyordum. Önceki senelerde gönderdiğim yerlerden verim alamamıştım. Bir arkadaşımın tavsiyesi ile Anadolu Gençlik Derneğinin Yaz Etkinliği programına katıldılar. Her sene düzenlenen ve sadece Kur’an değil aynı zamanda akait, siyer, ahlâk ve maneviyat dersleri; oyun, piknik, eğlence... O zaman anladım ki çocuklara hangi konuda eğitim vermek isterseniz isteyin önce sevip sevdireceksiniz. Burada çalışan insanlar Allah rızası için gönüllü çalışan insanlardı. Böyle güzel bir toplulukla tanışmış olmak ve onların arasına katılmak çok mutlu etmişti beni. Şimdi çocuklarım üniversitede ve yaz tatilinde Yaz Etkinliği için gönüllü çalışmak istediklerini söylediklerinde mutluluktan gözlerim doldu. Kur’an-ı Kerim’i öğrendiklerinde, Kur’an ahlakı ile ahlaklandıklarında ve bunu içselleştirdiklerinde meslekleri her ne olursa olsun, kazandığı kişilik ile daha güzel insan olacaklar. Ne için okuduğunu bilen bir...

Yaşamak Umurumdadır

Derdimiz Yaşamaksa Şu An Ne Hâldeyiz? Ne hâldeyiz derken bahsedeceğim şey, siyasi anlamda bir çıkmazın ve aldatmanın içinde olmamız veya “Kime inanalım?” sorusunun cevabını aramak değil. Ekonominin ne kadar kötü olduğunu ve değerini yitiren tek şeyin para olmadığını da yazmayacağım. Ülkemizin tarihi geçmişinden ve jeopolitik öneminden de bahsetmeyeceğim. Geldiğimiz ve gideceğimiz yeri sizler de benim gibi biliyorsunuz eminim. Toplumsal bir çürümenin, yozlaşmanın içinde yitirdiğimiz en önemli şeyden bahsetmek istedim sizlere... Evet ne haldeyiz derken birbirimizle olan sıcak, samimi, gösterişten uzak, birbirimizi yargılamadığımız muhabbetlerden ve bizi biz yapan değerlerden söz etmek istedim. “Yok artık öyle dostlar.” Ya da “Nerede o eski bayramlar” der gibi “Nerede o eski samimiyet?” cümleleri geliyor sizin de aklınıza değil mi? İnanan kimseler olarak kainattaki bütün olumsuz dayatmalara, ben merkezli psikolojik öğretilere rağmen, esas vasıflarla donatılmış, özünü, maya...

İhtiyacımız Var

İhtiyacımız var. Peki neye? Ne için? Bizi bekleyen, gitmediğimiz aramadığımız için sitem edebilen, kalbinin bir köşesinde muhabbetimizi diri tutan, sakınıp saklayan, bizden vazgeçmemiş insanlara, “İşte geldim, çok beklettim ne olur kusuruma bakma!” demeye ihtiyacımız var. Kavgaları, kırgınlıkları bir kenara koyup “Sen de haklısın!” demeye. Kopan bağlarımızı onarmaya, yenilemeye, Allah’ın emri olan ayetlerle hareket etmeye... Edeceksek “Allah bundan razı olur” diye vaktimizi sevdiklerimize kurban etmeye ihtiyacımız var. Aynı gök kubbe altında yaşayan ya da yaşamaya çalışan insanlar için. O insanlar ki hanelerine uzun zamandır yemek girmemiş, belki sıcak yemek pişirecek imkanları yok. O insanlar ki mahalle pazarının dağılmasını bekliyor biraz nasiplenmek için. Belki de ramazandan ramazana dağılan gıda kolileri bitecek diye endişe ediyor. Onların bize, bizim de onlara el uzatmaya ihtiyacımız var. Allah’u Teâlâ buyuruyor ki: Rasûlüm! Sana, Allah yolunda ne harcayacaklarını ...