Ana içeriğe atla

Kayıtlar

TAVRıMıZ NET OLMALI

Kötü bir dünyada iyi bir Müslüman olarak kalınabilir mi? Ya da iyi bir Müslüman, kötü bir dünyanın şartlarını sineye çekerek yaşıyorsa hâlâ iyi bir Müslüman olarak yaşamakta olduğunu savunabilir mi? Bu soruyu ben değil, Allah’ın rahmeti üzerine olsun, Rasim Özdenören soruyor, “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler” adlı kitabında. Uzun zaman önce okuduğum ve yeniden okumaya ihtiyaç duyduğum Rasim Özdenören mutlaka okunması gereken bir Müslüman düşünür ve yazar. Evet, Asr-ı saadet Müslümanlarının yaşadığı devir günümüzden daha iyi değildi. Ama şimdiki Müslümanca tavırla o zamanki Müslümanca tavır arasındaki fark, kıyas kabul etmez. “Asr-ı saadette kötü bir dünyada yaşayan Müslümanlar, kendilerini o dünyanın kötülüklerini sineye çekmek zorunda hissetmemişlerdi. Tersine kötü bir dünyada yaşadıklarının bilincinde olarak kötülüklerle mücadele etmişler, bu yüzden kötü bir dünyada yaşamış olmalarına rağmen iyi birer Müslüman olarak kalabilmişlerdir.” Bu devirde Müslümanlar ya dünya...

Orda Bir Köy Var Uzakta

Dilimde çocukluğuma dair bir türküyle  uyandım bu sabah.  Bu sabah bu türküyü söylerken hissettiklerimi bir sayfaya aktarıp yollamak istedim pulsuz zarfla.  Sen de bilirsin pulsuz zarfın elden ele ulaştırılan mektuplar olduğunu. “Orda bir köy var, uzakta O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da O köy bizim köyümüzdür.” Herhalde bu türküyü bilmeyen yoktur. O uzaktaki köyde gezmesek de, tozmasak da, kalmasak da o köy bizim köyümüzdür! Böyle söyleyerek büyüdük, büyütüldük ve anladık ki aslında hiç de öyle değil! Gitmek için zaman ayıramadığımız, emek verip görmediğimiz, kalmak için can atmadığımız köy, kasaba sadece sözde bizim oluyor. Bir güzel söz var bizim buralarda. “Kuru kuru gadanı alıyım, takır takır kurban oluyum.” derler, hiç emek vermeden sadece laf kalabalığı yapanlara.  Bizim olduğunu iddia ettiğimiz her şeye emek vermeliyiz, hatıralarımızda yer ayırmalı, bizim olana dair anılar biriktirmeli, biriktirdiklerimizi sevdiklerimizle paylaşmalı...

Bir Vardan Bir Yoka

Ömrümüzün bazı sancılı  geçişleri, bitmeyecek sandığımız uzun gecelerin, olmayacak sabahları gibidir. Çaresizliğimizi iliklerimize kadar hissettiğimizde, vazgeçmek isteyip geçemediğimizde, nefesimiz kesildiğinde ve düşünemez hale geldiğimizde... Ah o uzun gecelerin olmaz zannettiğimiz  sabahları... Sararmış, solmuş yapraklara inat, kırılmış ama kopamamış dal misali... Son direnişi yaşadığımız anlar. Kişiliğimizin bedenimizde tezahür ettiği ve kendini kabul ettirdiği zamanlar. Zaman zaman direnmiş olmak ve sonrasındaki vazgeçmişlik. Kimi zaman da nereye gideceğini bilememe hâli. Bu çalkantılı ruh hali ile gitme isteği ağır bastığı halde, gidememe çaresizliği. Çoğalmak isterken, ruhunu saran tükenmişlik hali. Bilmediğimiz yollarda, el yordamıyla yol almak oluyor işte o vakit hayat... Hissettiklerimiz dönüm noktaları  oluyor ve olmaya devam ediyor. Tam olarak böyle hayat, bazen elimizde kalıyor tutunduğumuz dallar, güvendiğimiz dağlara karlar yağıyor. Hep bir bah...

İnsana ve İslam'a Dair

“Bu asrın felaketi şudur; insanların kalpleri var; ancak kalpleriyle, kimi seveceklerini bilmemektedirler.” Muhammed İkbal Sevgisizlikten, sevememekten başlıyor bütün sorunlar. Seven hoş görür, seven hoş bulur.  “Sevmek zorunda değilsin ama saygı duymak zorundasın” diye bir söz dolanıyor son zamanlarda insanlar arasında.  İlk duyduğumda doğru gibi geldi ama biraz düşündüğümde insan sevmediğine saygı duyar mı, duyabilir mi? Bana göre “sevmiyorum ama saygı duyuyorum” demek, nefreti saklamanın en kolay yolu. Sevmek, saymak, hoş görmek, affetmek, kızmak, küsmek, kırılmak bunlar irade ile isteyerek yapılacak davranışlar.  Kişi sevmediğine saygı duymaz diye düşünüyorum. Kimse sevmediğini umursamaz, en fazla “mış” gibi yapar! Seviyormuş, önemsiyormuş, ...O da bir zaman sonra eğreti durur...  Kimi? Nasıl? Ne için seveceğini bilmek asıl mesele... Sevmekte mecbursun! Müslüman olarak Müslüman kardeşlerini sevmekte mecbursun.  Sözüm ona bazı kişisel gelişim uzma...

Hicret Edelim Buradan

Hicret edelim buradan! Oksijeni azalmış bu plastik topluluktan... Üzerimize serpilmiş ölü toprağını silkeleyerek hicret edelim. Menzilimiz Rabb’imizin rızası olsun. Uzlete çekilelim kendi içimize ve bizi anlamayan insanların içinde sığınacağımız bir Hira’mız olsun. Sonra yol arkadaşları için dua edelim Rabb’imize, sıddık olan yol arkadaşları için. Fetih için hazırlık yapalım sonra da. Öyle bir fetih ki topla tüfekle değil; sevgiyle, kardeşlikle, muhabbetle kurtuluşun muştusunu veren...  Müslüman kardeşlerimizin yüreklerini serinleten, avuçlardaki tohumları toprağa serpen...  Öyle bir hicret ki geçirsin bizi kibirlerimizden, arzularımızdan, hevâ ve heveslerimizden. Nefislerimizden geçip kendimize geleceğimiz bir hicret... İnanıyorum biz kendimizi düzelttikçe, derdi ümmet olan insanlarla yoldaş edecek Rabb’imiz bizi. Daha güzel diyarlara hicret edeceğiz ve fetih için yeniden geleceğiz. Bosna’ya uğrayacağız giderken, Afganistan’a, Çeçenistan’a, Doğu Türkistan’a... Sil...

Farkında Olarak Yaşamak

Ömrünün yarısını kendi dünya telaşıyla geçirmiş  bir kardeşiniz olarak yazıyorum sizlere. Huzurun ne olduğunu geç de olsa fark etmiş bir kardeşiniz olarak...  Daha önce kendi zevkleriyle ve kendi dertleriyle, eskimeden yenilemeyi düşündüğü eşyalarıyla meşgul olan bir insandım. “Ne alalım, ne yiyelim, nereye gidelim?” derdiydi derdim. Sınırsız istek ve ihtiyaçların, bitmek bilmeyen alışverişin rüzgarına kapılmış bir insan! İnanın bana, nasıl bir ortamda olursanız bir süre sonra siz de o hâl üzere yaşıyorsunuz. Dünyayı sadece benim hayatımdan, benim dertlerimden ibaret sanıyordum... Sadece benim yaşadığım mahalleden ve  gördüğüm insanlardan ibaret... Şahit olduğum öyle evler, öyle siteler, öyle devre mülkler var ki, yan komşusundan bihaber. Bulunduğum çevre genelde benim gibi olan insanlarla dolu ve büyük yanılgı işte tam burada başlıyor. Her şeyi gördüğümüz, yaşadığımız çevreden ibaret sanıyoruz. Farklı mahallelere gitmediğimiz için görülmez, suni duvarla...

Ikra! Oku!

Okumak bir derya, uçsuz bucaksız bir okyanus, içinde binbir başka dünya ve güzellikler barındıran. Okumak insanın kendi ile hallenmesine vesile olan bir sevda, bir aşk... Okumak bilmedigin dünyalara açılan gizli bir kapı, kapıyı açan bir anahtar. Okumak kazanılan alışkanlıklardan ve insanın içindeki hali olumlu anlamda arttıran bir haslet. Ölü yüreklere bir nevi ab-ı hayat... İnsan alışkanlıklarıyla var olan, alışkanlıklarına binaen değer kazanan Eşref-i mahluktur. N e kadar güzel alışkanlık varsa, karekter o kadar güzeldir. Okumaktan bihaber ne bakışlar huzur verir nede bu yürekler mesken edilir. Okumak sadece eline aldığın çok satanlar listesinde ki romanlardan yada okuduğun bir dergiden ibaret değildir. İnsanı, tabiatı, kainatı, bir yüreğin atışındaki muhabbeti, bakışındaki merhameti okumak. Evvela okumaktan zevk almak. İnsanın bütün tecrübeleri yaşayarak ögrenmesi imkansız, tecrübeleri güzel bir kalemden okumakta, yaşamak kadar öğreticidir. Okumakla h anemizden, bir pen...

Akran Zorbalığı

Hayatımızda var olan yanlışların içimizde uyandırdığı huzursuzluktan sonra bir çözüm yolu arıyoruz. Sorunumuzu fark edip kabul ettiğimizde de kendi iç dünyamız ile yüzleşmeye başlıyoruz. En azından ben öyle yapıyorum :) Kendimle birlikte size de sormak istiyorum, hayatımızda yaşadığımız, içimizde huzursuz olmamıza sebep olan nedenler nelerdir hiç düşündünüz mü? Bir çok olumlu ya da olumsuz davranışa maruz kaldığımız ve son zamanlarda artan akran zorbalığı da yadsınamaz bir gerçek. Her çağda olan ama günümüzde bariz bir şekilde artan akran zorbalığının sebepleri, çözüm yolları benim uzmanlık alanım değil. Ama biliyorum ki bunun yaşı yok inanın, ilkokulda da var, üniversitede de, hatta iş hayatında da. Ben bunu, kişisel gelişimini tamamlamamış insanların kendini ifade edememe biçimi diye tanımlıyorum.  Karakter oluşumunda, yaşadığı olumsuzlukların kendinde ciddi  sorun oluşturduğunu kabul eden kişi, çözüm üretiyor.  Yaşanan her problem kaçınılmaz bir şekilde...

İmtihanın Büyüklüğü İmanımızı Artırır İnşallah

Bu ayki yazımda ülkemin farklı güzelliklerinden bahsetmeyi çok isterdim ama içim paramparça maalesef. Üst üste iki depremi de yaşamış biri olarak yazıyorum size. O an yaşadığım tam olarak çaresizlikti. Ne yaşadığımı, canımın nasıl yandığını anlatmam mümkün değil. Çaresizlik, olmak istediğim yerde olamamaktı, yapmak istediğini yapamamaktı, elimden herhangi bir şeyin gelmemesiydi. Şimdi öyle bir ağlamak geliyor ki içimden, şöyle kimsenin görmediği ıssız bir dağ ardına gitsem ya da bir enkaz altına girsem hıçkıra hıçkıra döksem içimde biriken acıyı, öfkeyi, çaresizliği ama kimse görmese beni… İsyan etmeden ağlasam uzun uzun. Yüreğimin yangınını gözyaşlarımla söndürebilsem. Ağlamaktan utanmıyorum tabi ki, ağlayamamaktan, ağlamamaktan utanıyorum. Ağlamalı, anlamalı ve kabul etmeliyiz yaşadığımız imtihanın ne kadar büyük olduğunu. İmtihanda olduğumuzu bilmek, acımızı daha çabuk kabul etmemizi sağlayacak. Kabul etmek de yaralarımızı sararken daha güçlü kılacak bizi. Acıyı h...

Sana Bir Mektubum Var

Allah’ın selamı üzerine olsun kardeşim. Kardeşim diyorum çünkü Allah “ Bütün mü’minler kardeştir” buyuruyor.   Sen beni okurken, ben bu mektubu sana yazmanın mutluluğunu yaşıyor olacağım. Belki nasip olur bir yerde bir şekilde buluşuruz. Belki bu dünyada, belki de Rabb’imizin cennet bahçelerinden birinde inşallah... Ben de senin gibi küçük yüreğinde büyük sevinçler, özlemler, planlar, amaçlar büyüten biriyim. Ahir zamanın zamansızlığı içinde Allah rızası için koşturmaya gayret eden biri... İçime düşen bu dava közünden bahsetmek istedim sana. Dua ediyorum ki bu muhabbetim senin de içindeki ateşi alevlendirsin. İçimizdeki ateş hiç sönmesin. Kendi közümüzün bekçisi olalım daima.  Sana bu mektubumda çok sevdiğim, içimdeki koru üfleyen kişiden bahsetmek istedim. Belki sen de tanıyorsundur onu.  İlkokul, ortaokul ve liseyi birincilikle bitiren, bu süreçte dersleri ile birlikte millî, manevi kimliğini de geliştiren, dört yılda bile çok zorlukla bitirilebil...