Bizim imanımızın ve inancımızın temeli, hak ve batıl savaşında “ Şahit ol ve şehadet nasip et Ya Rabbî.” diyerek hak yolunda, Allah için canını ortaya koymaktır. Şehid olmak, şahid olmak kelimesi sözlükte “bir olaya şahit olmak, tanıklık etmek” manasına gelmektedir. Şehidin Arapça’daki çoğulu şühedadır. İslam davası uğruna kendisine bahşedilmiş en büyük nimetlerden biri olan hayatını ortaya koymak, Allah rızası için canından vazgeçmenin ötesinde daha büyük bir fedakârlık düşünemiyorum. Bu sebeple dinimizde şehadet oldukça müstesna bir yere sahiptir. Ne mutlu o şehitlere! Ne mutlu şehadeti yudumlayan cennetle müjdelenen o kullara! Ki onlar ölmüyor. Rabbimiz ayetinde ; “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Aksine onlar diridirler ve Rableri yanında rızıklanmaktadırlar.” “Yine onlar, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine olan büyük lütfu ve ihsânıyla sevindikleri gibi, ayrıca Allah’ın, mü’minlerin mükâfatını zâyi etmeyeceği yolundaki va‘dinden dolayı da büyük bir sevinç duy
Azadeyim narından, burda yandığım yeter.. Vuslatın baharına, çiçekler açsın gönül Bir diyar-i muamma, gurbet ölümden beter... Kırk gece düğün edip, sıratı geçsin gönül...