Dilimde çocukluğuma dair bir türküyle uyandım bu sabah. Bu sabah bu türküyü söylerken hissettiklerimi bir sayfaya aktarıp yollamak istedim pulsuz zarfla. Sen de bilirsin pulsuz zarfın elden ele ulaştırılan mektuplar olduğunu. “Orda bir köy var, uzakta O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da O köy bizim köyümüzdür.” Herhalde bu türküyü bilmeyen yoktur. O uzaktaki köyde gezmesek de, tozmasak da, kalmasak da o köy bizim köyümüzdür! Böyle söyleyerek büyüdük, büyütüldük ve anladık ki aslında hiç de öyle değil! Gitmek için zaman ayıramadığımız, emek verip görmediğimiz, kalmak için can atmadığımız köy, kasaba sadece sözde bizim oluyor. Bir güzel söz var bizim buralarda. “Kuru kuru gadanı alıyım, takır takır kurban oluyum.” derler, hiç emek vermeden sadece laf kalabalığı yapanlara. Bizim olduğunu iddia ettiğimiz her şeye emek vermeliyiz, hatıralarımızda yer ayırmalı, bizim olana dair anılar biriktirmeli, biriktirdiklerimizi sevdiklerimizle paylaşmalı...
Azadeyim narından, burda yandığım yeter.. Vuslatın baharına, çiçekler açsın gönül Bir diyar-i muamma, gurbet ölümden beter... Kırk gece düğün edip, sıratı geçsin gönül...