Tam olarak tarihini hatırlayamadığım ama hatıralarım da yer alan bir anı... Güllerin son yapraklarını hüzünle yere bıraktığı, yeşilin sarıya çaldığı, biraz kırgın, biraz bitkin güz ayları... Belki Eylül belkide Kasımdı... Goncasına şahit olduğum, öbek öbek açan, mis kokular saçan o güllerin, her renginin ayrı tonları ve tomurcukları, vazgeçmişti açma sevdasından... Bağbozumu vaktinden daha hüzünlüydü, gül bozumu vakitleri... Kimileri sonbahar deyordu, kimileri güz, ben hüzün mevsimi diyordum! Benim her gün itinayla kuruyan yapraklarını kopardığım güllerin, o gün babam bakımını yapacak sanmıştım. Güllerle ilgilenmeyi çok severdi babam, hatta bana sevdiren de oydu. Babamın işi bittiginde ördüğüm son manzara hiçte tahmin ettiğim gibi değildi, kocaman gül ağacı küçücük bir kaç dal kalmıştı. Hayretimi, halimden okumuştu babam "korkma ben onları budadım, seneye daha güçlü ve güzel olacaklar " demişti. Öldü güzelim güller dedim, kim olsa bu kadar budanıp atılma...
Azadeyim narından, burda yandığım yeter.. Vuslatın baharına, çiçekler açsın gönül Bir diyar-i muamma, gurbet ölümden beter... Kırk gece düğün edip, sıratı geçsin gönül...